Siyasi sorumluluk vicdani sorumluluktan ağırdır...
Bir ülkenin ve toplumun her konudaki sorumluluğunu taşımak ile o konulara ilişkin görüşlerin seslendiricisi olmak farklı konumlardır.
"Vicdani sorumluluk" tabii ki önemli bir olgu.
Kamuoyu oluşturan odakların güncel olaylar üzerindeki görüşlerini açıklarken vicdanlarına karşı sorumlu olmaları beklenir.
Ama iç ve dış kriz konuları ile boğuşan bir başbakanın devletine ve milletine karşı taşıdığı sorumluluk, özgür ve özerk bir aydının vicdanına karşı taşıdığı sorumluluktan çok farklıdır.
Örneğin Kürt realitesine dönük siyasal arayışların yerlerini askeri sürece bırakması kararı, beraberinde can kayıplarını da getirir.
Önceki gün A Haber'in yayınına katılan Başbakan Erdoğan'ın açıklamalarını dinlerken, söylediklerinin bazılarına katıldığımı bazılarına da katılmadığımı hissettim. Ama sonra Başbakan'ın taşıdığı sorumluluğun ağırlığını düşünerek, katılmadığım konulara ilişkin eleştirilerimde insaflı olmak gerektiğini düşündüm.
İktidar yalnızlığı
Ancak sorumlulukların kapsamı dışındaki bir durumu vurgulamak gerektiğini de düşünüyorum.
Uzun süreli tek başına iktidar, bu iktidarın sahiplerini yalnızlığa iter.
Farklı düşüncelere kulak verilmek yerine bu eleştirileri seslendirenlere ve yazanlara ya "Muhalif" ya da "Karşı taraf" olarak bakılmaya başlanır.
İktidarın başında ve iktidar olmadan önce de destek verenlerin bazı konularda eleştirenler safına geçmelerinin nedenleri araştırılmak yerine, bunların yazıp söyledikleri "Maksatlı yayınlar" olarak görülür.
Her karara doğru diyenler ve her söyleneni alkışlayanlar daha sevimli bulunur.
Yazının başında da söylediğim gibi, Başbakan Erdoğan'ın taşıdığı sorumluluk bizlerin taşımak zorunda olduğumuz "Vicdani sorumluluk"a göre, ölçülemeyecek kadar ağırdır ve fazladır.
Siyaset yine devre dışı
Örneğin Cumhuriyet'in başından 1980'lere kadar yok sayılan "Kürt Realitesi", daha sonra "PKK Terörü"nü de içererek bugüne aktarılmıştır.
Ve bundan kısa süre öncesine kadar hayal bile edilemeyen demokratik adımlar da bu alanda, AK Parti iktidarı döneminde atılmıştır.
Ama sorun PKK terörü yüzünden, başlanan noktaya dönmüş gibidir... "Çözüm" arayışları siyasetin alanından çıkmış ve yine Silahlı Kuvvetler'in ilgi alanına girmiştir.
Bu eski-yeni tablonun yanlışlığını vurgulayanları "PKK'nın yandaşı" veya "PKK'nın propagandacıları" olarak görmek doğru değildir.
Neticede, karakolların zayıflığını Mısır'daki sağır sultan bile duymuşken, hâlâ karakollara yapılan PKK baskınları sonunda verilen şehitler için yürekler yanmıyor mu?
Bu noktada Başbakan Erdoğan'ın zaman zaman empati denemeleri yapması gerekiyor.
Empatinin erdemi
Eğer AK Parti iktidarda olmasaydı Başbakan şimdiki problemli tabloyu "Her şey pek güzel ve her atılan adım doğru" diyerek över miydi?
Yani muhalefetin de yapması gereken empati, sanırım iktidarlar için de sağlıklı bir özeleştiri yöntemidir.
Bu gibi noktaların dışında Başbakanın televizyon programında söyledikleri (Cemevlerine ilişkin olanlar dahil) neticede onun siyasi felsefesini de yansıtmakta.
Herkes onunla aynı görüşte olmak zorunda değil.
O felsefenin ve üç dönem iktidarın icraatının en sağlıklı değerlendirmesini, neticede seçmenler yapacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.