PKK'nın tuzağına düşmemeliyiz...
Amerika'da üniversite eğitimini tamamladıktan sonra düşünce kuruluşlarında çalışmış bir gençle konuşuyordum birkaç yıl önce...
Türkiye'ye yeni dönmüştü ve milliyetçi eğilimini anlatımlarına yansıtıyordu.
Türkiye üzerinde yazılmış iç ve dış kaynaklı senaryoları konuşuyorduk.
Şöyle bir senaryodan söz etmişti.
PKK Batı Anadolu kentlerinde ve İstanbul gibi büyük şehirlerde eylemler koyacak... Bu eylemlere karşı oluşan toplumsal tepki, Batı kentlerinde yaşayan Kürt kökenli vatandaşlara yönelecek.
Bu sırada PKK Güneydoğu'daki terör eylemlerini de tırmandıracak.
İş o safhaya gelecek ki toplumdaki güvenlik duygusu sıfıra inecek.
Sonunda Türkiye'deki iç barışı ve istikrarı korumak için Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün müdahale etmesi istenecek.
İyilikler ve kötülükler
Bu senaryoyu gülerek dinlemiştim.
Şimdi Suriye'deki durumu bile Birleşmiş Milletler'in seyirci koltuğundan izlediğini görürken, bu senaryonun gerçekçiliğinin sıfır noktasında olduğunu daha iyi görüyorum.
Ancak yine de "En kötü"yü hesap ederek mevcut durumu değerlendirmekte sayılamayacak kadar çok yarar vardır.
Geçenlerde California'daki bir tarikatın "İyimserlik" ile "Kötümserlik" arasındaki bağlantı üzerinde felsefesini kurduğunu okumuştum.
İzlerken herkesi büyüleyen rengârenk bir gökkuşağı, güzel havanın da, fırtınanın da habercisi olabilirmiş.
Foça'daki eylem
İyiliklerden ve güzelliklerden mutluluk duyarken, bunları tersine çevirecek kötülüklerin ve olumsuzlukların da bir yanda beklediğini bilebildiğiniz ve bunların yolunu kesmeyi başardığınız ölçüde, mutluluğunuzu güvence altına alabilirmişsiniz.
Son olarak Foça'daki PKK eyleminin ertesindeki gelişmeleri izlerken bunları düşündüm.
PKK'nin bütün çabası "Terör" ile "Kürt realitesi"ni özdeş hale getirmek.
Eğer biz toplumda ve siyasette bu tuzağa düşersek "Türkiye realitesi"nin zenginliğini oluşturan çok renkliliği, temel hak ve özgürlüklere dayalı demokrasimizi, birlik ve dayanışma duygumuzu, ortak gelecekte refahı ve mutluluğu paylaşma hayalimizi ziyan ederiz.
Sivil toplumun görevi
Şu anda PKK ne yaparsa yapsın barış, kardeşlik ve birliktelik duygularının seslendirildiği söylemlere ihtiyacımız var.
Bu konuda en büyük sorumluluk siyasetçilere düşüyor. Güvenlik güçlerimiz teröre karşı zaten ciddi bir mücadele vermekte.
Sivil topluma ve siyasete düşen görev ise, barışın ve birlikteliğin vurgulanmasıdır.
Her hal ve kârda terörizm siyasette marjinal bir konumdur.
Barışı, istikrarı, özgürlükleri ve refahı savunan siyaset tarzı ezici çoğunluğun desteğini alır.
Bunları bilinçle değerlendirerek davranalım.
Aksi halde gülünç bulduğumuz senaryoların da sahneye konulduğuna tanık olabiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.