Savcı Bey'in şaşırtan öngörüsü
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün PKK tarafından kaçırılmasının sosyo-psikolojik analizine geçmeden önce, bölücü örgütün bu tür eylemlere neden tevessül ettiğini anlamamızı kolaylaştıracak bir örnek aktarmak istiyorum.
Geçtiğimiz yıl Şemdinli'de aynı gece 3 ayrı düğüne baskın düzenleyen PKK'lıların, yörede özel günlerde giyilen kıyafetlerle bu saldırıları gerçekleştirdiği anlaşılmıştı. Bu tür bir eylem ilk defa gerçekleştiriliyordu.
O günlerde TRT Haber kanalında bir programa katılmış ve 1 saati aşkın süre ülke ve dünya gündemindeki olayları değerlendirmiştik.
Tam program bitmişti ki, stüdyonun kapısı açıldı. İçeriye giren, Türk kamuoyu tarafından yakından tanınan ve ismi en çok bilinen ünlü savcıydı. Kendisini ilk defa görüyordum.
Şu ana kadar yazılarımda ve konuşmalarımda ülkemizin çıkarlarına ve imajına halel getirecek bir yanlış yaptığımı düşünmediğimden, 'acaba beni almaya mı geldi' şeklinde bir düşünce aklımın ucundan bile geçmedi.
İşin şakası bir yana, ünlü savcımız, TRT'nin Ulus'taki binasına yakın bir yerde bir grup arkadaşı ile birlikte kahvaltı yaparken programı izlediklerini, hem yaptığım analizlerden dolayı tebrik etmek, hem de vaktimiz varsa bir kahve içmek için geldiğini söyledi.
Yayın sonrası 1 saate yakın televizyonun program konuk odalarından birinde oturduk, kahve içtik.
Sohbet sırasında kendisine, o günlerde gerçekleştirilen ve sanki davetliymiş gibi düğünlere katılarak saldırı gerçekleştiren teröristlerin durumu da sordum. Çok çarpıcı bir tespitte bulundu...
Terörle mücadelede başarılı olan ülkelerdeki durumu incelediklerini, terör örgütlerinin dağılma sürecinde "yıkılmadık ayaktayız" mesajı vermek için dikkat çekmeye yönelik bu tür eylemlere ağırlık verdiklerini tespit ettiklerini söyledi ve ekledi; Mesela şu an Ankara veya İstanbul'da, devletin ve toplumun gözüne parmak sokar gibi ses getirecek bir eyleme yeltenebileceklerini tahmin ediyoruz. Daha bir meydan okuma havası vermek için büyük ihtimalle Ankara'da gerçekleştirebilirler dedi.
Savcı Bey'în bu değerlendirmesinin üzerinden sadece 5 gün geçmişti ki, geçtiğimiz yıl 21 Eylül'de Ankara'da Kumrular Caddesi'nde meydana gelen ve 5 kişinin yaşamını yitirdiği patlama gerçekleşti. Savcı Bey öngörüsünde haklı çıkmıştı.
Sohbetimiz sırasında yanımızda bulunan program ekibinden bir arkadaş Ankara'daki patlamanın ardından telefonla aradı ve Savcı Bey'in sözlerini hatırlatarak şaşkınlığını dile getirdi. Programa yeniden davet ettiğinde, yukarıda aktardığım anektodu canlı yayında izleyicilerle de paylaştım.
Şimdi gelelim CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün PKK tarafından kaçırılması olayına...
Bölücü örgütün bu eylemini, geçtiğimiz yıl Ankara Kumrular'da gerçekleştirdiği saldırı ile vermek istediği mesaja paralel içerikte görüyorum. Bu girişim hiç kuşkusuz bir çeşit meydan okumadır. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na söylediği gibi oldukça önemli bir olaydır.
Dünyanın her ülkesinde bir milletvekilinin terör örgütü tarafından kaçırılması büyük ses getirir. Bu tür bir girişim ucuz ama etkili bir eylemdir.
Kaçırılan milletvekilinin siyasi ve ideolojik kimliğine odaklanmak sadece abesle iştigal olmaz, bu eylemle ne tür mesaj verilmek istendiğini de ıskalamak olur.
Bu kaçırılma olayının olası yansımalarını şu şekilde görüyorum:
Sosyal medyada bu kaçırılma olayı ile ilgili olarak yapılan "PKK ile danışıklı dövüş" şeklindeki yorumları farzımuhal doğru varsaysak bile, bölücü örgütün bu girişiminin doğal olarak bazı sonuçları olacaktır.
Öncelikle Türkiye'nin, seyahat açısından güvensiz bir ülke olduğu algısı derinleşecektir. Kendi ülkesinde bir milletvekilinin can, mal ve seyahat güvenliğini temin edemeyen bir ülkeye ne yabancı sermaye gelir, ne de turist...
Olayın uzaması ve Hüseyin Aygün'e biran evvel sağlıklı bir şekilde ulaşılamaması durumunda, gerek iç kamuoyu gerekse de dünya kamuoyu karşısında en zor duruma düşecek olan AK Parti Hükümeti'dir. Geçen her zaman, hükümeti oldukça zora sokacaktır. Kaçırılan milletvekilinin bulunması geciktikçe, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ülke topraklarının güvenliğini ne ölçüde kontrol edebildiği sorusu da giderek öne çıkacaktır.
Bölücü örgüt bu eylemi ile, "istersem, istediğim yerde istediğim kişiyi kaçırıp dağa kaldırabilirim" mesajı vermektedir. Hiç kuşkusuz bu eylem, bölgede görev yapan kamu görevlilerini de olumsuz etkileyecek ve psikolojik tehditlere açık hale getirecektir.
Bu olayı Suriye'nin siparişi üzerine PKK'nın gerçekleştirmiş olabileceğini düşünmek, ya da doğrudan Suriye istihbaratının işi olabileceğini bir seçenek olarak görmek de akla ziyan bir yorum olmaz. Bu olay uzadıkça, Türk kamuoyunun dikkati Suriye'deki katliamdan uzaklaşacak ve dikkatler içeriye odaklanacaktır.
Son aylarda teröre yaklaşım konusunda AK Parti MHP ile aynı çizgiye gelmiş görünürken, CHP'de BDP ile aynı fotoğraf karesi içinde yer almaya başlamıştı. Hiç kuşkusuz bu kaçırılma olayı, CHP'nin terörle mücadeleye yönelik bakış açısını da değiştirecek ve sertlik yanlısı politikalara prim vermesine neden olacaktır. Bu yorumdan hareketle, "Derin Ankara"nın yeniden devreye girerek, 1990'lı yıllardaki terörle mücadele anlayışına dönüş için bir adım atmış olabileceği bile düşünülebilir.
Bu olaydan CHP'ye mağdur parti rolü çıkmaz. Kaçırılan milletvekilinin bulunma süreci uzadıkça, hem AK Parti Hükümeti hem de BDP kamuoyu nezdinde zor durumda kalmaya başlar.
Şunu da eklemezsek yazımız eksik kalır...
Hatırlarsanız, Deniz Baykal'ın genel başkanlığı döneminde, CHP Genel Merkezi'nde ikamet eden ve adı Şero olan bir kedi sıklıkla basına konu olurdu. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç'un, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün PKK tarafından kaçırılmasıyla ilgili dünkü basın toplantısını canlı yayında izlerken bu kedi geldi aklıma. Hani Şero kaybolmuş olsaydı, partide belki daha samimi bir telaş havası olurdu diye düşündüm.
O kadar heyecansız, duygusuz, insani yönü eksik, robotvari bir tablo vardı ki ekranda...
Sanırsınız ki, CHP'nin fotokopi makinesi kaybolmuş da, onun bulunması için gayret sarf ediyorlar. CHP Merkez Yönetim Kurulu'nun konuyla ilgili dünkü açıklamasını da yine aynı şekilde ruhsuz buldum. Evin bir ferdi kaybolan yuva telaşı yoktu açıklamalarda.
Bana mı öyle geldi bilemiyorum.
Hüseyin Aygün dilerim salimen evine ve Meclis çatısı altına döner...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.