Bir iki Şemdinli daha olursa...
Ne diyordu Selahattin Demirtaş: "O askerleri Hazro'dan aldılar, Silvan bölgesine getirdiler.
Orası PKK'nın etki alanıdır. Bunu herkes, vali, komutan, er, jandarma bilir. Askerleri oraya niye getirdiler? Şaibeli olan budur! O askerleri PKK'lıların önüne niye attınız?"
Şemdinli'de 318 PKK'lı öldürülmüş. Bu rakamı Vatan'dan Murat Çelik, Genelkurmay'ın hükümete verdiği rapora dayanarak bildiriyor. Aşağı yukarı 20 gün içinde 318 ölü.
Demek ki birkaç Şemdinli daha olsa, PKK'nın dağ kadrosu epeyce fire verecek.
Yani bir tür Srilanka modeli gerçekleşmiş olacak.
Neydi Srilanka modeli?
Tamil gerillalarına karşı hükümet güçlerinin toptan imha hareketi idi.
Terörle mücadelede bu model zaman zaman Türkiye'de de gündeme gelmiş ancak gayriinsani boyutu itibariyle kabul görmemişti.
Kandil'in ele geçirilmesi ihtimalleri söz konusu olduğunda da Kürt siyasetçiler şöyle seslenmişlerdi:
-Ne yapacaksınız Kandil'i ele geçirdiğinizde, oradaki 5 bin kişiyi toptan imha mı edeceksiniz?
İşin ucunun ölüme uzanması, hedefte kim olursa olsun, övünülecek bir şey değildi. O yüzden toptan imha anlamına gelecek Srilanka modeli de kabul edilemezdi.
Srilanka'yı PKK hazırladı
İyi ama Şemdinli'yi hazırlayan kimdi?
Yani orada, 318 kişi hayatını kaybetmişse, yani orada küçücük bir Srilanka yöntemi devreye girmişse, bu ortamı hazırlayan irade hangisi idi?
Demirtaş'ın mantığını hatırlarsak, Şemdinli kimin "etki alanı" idi? Sonuçta Türkiye'nin tamamı resmi güvenlik güçlerinin, bu arada Silahlı Kuvvetler'in etki alanı ise Türk Silahlı Kuvvetleri'nin önüne, çoğunun yaşı 18'in altında olan gençleri sürmek ne anlama geliyordu? PKK, gençleri askerin önüne atmış mıydı?
Yani PKK liderliği, fiilen bir Srilanka olayı mı yaşatmıştı?
Birkaç Şemdinli daha olursa...
Birkaç 318 PKK'lı daha öldürülürse bir tür toptan imha mı gerçekleşmiş olacaktı?
Burada temel soru şu: Sorumluluk kimde?
Şemdinlili anneler adına bir mektup yazmıştım Karayılan'a:
-Sen neden ölmüyorsun, hep bizim çocuklarımız ölüyor, diye...
O zaman ölü sayısı 115 olarak açıklanmıştı.
BDP'lilerin PKK'lılarla kucaklaşması ondan sonra gerçekleşmişti.
Şimdi 318 ölüm var. Kim bilir belki BDP'lilerin kucaklaştıklarından bir bölümü dağa gitti öldü, bir bölümü Gaziantep'e gitti, öldürdü.
Ne yapacak BDP'liler?
Yeni Şemdinliler'e devam mı?
Kerkük-Yumurtalık boru hattına sabotaj yapıldı, yangın çıktı. Bu arada, sabotajın gerçekleştiği yerde yanmış bir kadın cesedi bulundu. Yanında silahı ile...
İşte facia bu.
Öldürüyorsunuz ve ölüyorsunuz.
1 yaşındaki, 3 yaşındaki çocukları öldürüyorsunuz ve dağda yüzlerce ölüyorsunuz.
Yazık!
O 318 ölüyle kaç Kürt annenin yüreği yandı, ona da bakmak lazım.
Ama bakacak bir yürek de lazım.
O yürek var mı Kandil'in patronlarında, onu sorguluyorum.
O yürek var mı, "düz ovada siyaset yapanlar"da, onu sorguluyorum.
Yoksa Orhan Miroğlu'nun dediği gibi, "Kimisine Bursa'da, İstanbul'da ihaleler düşüyor, kimisine de kendi toprağında korumalı bir hayat ve dağda ölüm mü?"
"PKK Şemdinli'de kendisinde tüm Türk Silahlı Kuvvetleri'ne meydan okuma gücü görmüş!"
BDP'lilerin yorumu bu.
Onun için "Birkaç Şemdinli daha olursa" diyorum. Demek PKK patronları yüzlerce kurban vermekten zerre kadar çekinmiyor.
Ben böyle durumlarda, Kanuni'nin "şehzade katli"ni teşvik eden Rüstem Paşa'ya söylediği sözü hatırlarım: "Ne devlet senin ne evlat senin."
Dağda ölenlerin içinde Karayılan'ın çocuğu var mı? Ne evlat onun ne devlet onun.
Ben terörle mücadeleye asıl "Kürt çocuklarını örgütün elinden kurtarma mücadelesi" olarak bakılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Keşke terörün patronları ele geçirilse ve dağdaki tüm gençler ana babasına kavuşsa...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.