Al o kalemi...
Biraz Kemalist, azıcık ulusalcı, çokça eyyamcı takılsaydım, böyle bir başlık atardım.
Bu ülkede küfretme imtiyazı, nitelikleri sıralanmış kişilere ait maalesef...
Bir tarihte, Atatürkçülüğü tartışmasız ve mezhep asabiyetiyle kalkıştığı iddia edilen bir Yargıtay üyesi için (aynı zamanda sosyalist bir arkadaşımızdı) şaibeli nitelemesini kullanmıştım.
Hakaret kastım elbette yoktu ve muradım, değerli üyeyle ilgili yazılı basına da intikal etmiş iddiaları gündeme getirmek, olabiliyorsa bir tavzih ya da tekzip almaktı.
Mahkeme celbi aldım...
Değerli üye yemedi içmedi, hemen yargıya (yani arkadaşlarına) koştu ve şaibeli sözcüğünden dolayı yüklü bir tazminat cezası faturası çıkardı karşıma.
Bu parayı da haciz yoluyla (yani maaşıma haciz koydurarak) tahsil etti...
Bugüne kadar, üç sosyalistin haciz tacizine maruz kaldım...
Üçü de, hem sosyalist, hem Kemalist nitelikleriyle biliniyorlar...
Biri, işbu Yargıtay üyesiydi.
Diğeri, 13 yaşında sosyalizmle tanışmış, tanışış o tanışış, hayatını bir sosyalist ve ağır Marksist olarak sürdüren Mehmet Yakup Yılmaz... Ki, etek giymişliği vardır ve aforizmalarıyla ünlüdür, Her gün önemlidir gibi...
Bir diğeri haktan, hukuktan, emekten çok söz eden ve bir basın emekçisinin maaşına haciz koydurmayı sosyalist ilkeleriyle pek bağdaştıran değerli Ergenekon sanığı Doğu Perinçek.
Kemalistlere mahkemede çok kaybetmişliğim vardır... Şaibeli sözcüğünü bol sıfırlı tazminat cezasıyla tecziye eden bağımsız Türk yargısı, bizatihi Kemalist bir yazar tarafından şahsıma yöneltilmiş İktidarın yalaka köpeği, kemik bulmuş gibi havlıyor ifadesini eleştiri sınırları içinde gördü. (İsmi Mehmet Türkerdir ve Sözcü gazetesinde yazmaktadır.)
Diyorum ya, bu ülkede küfretme imtiyazı, nitelikleri sıralanmış ve tescil edilmiş kişilere ait...
Değerli bir Atatürkçü olan ve başka hangi niteliklere sahip bulunduğunu bilmediğimiz Bekir Coşkun, generallere köpek demeye getiren bir yazı yazmıştı mesela...
Kendisi de biliyordu neyi kastettiğini...
Hakkında soruşturma açıldı, tecziyesi istendi ama Bekir Coşkunumuz, gözümüzün içine baka baka kastının o olmadığını söyledi. Yani, cezadan yırtmak için yalan söyledi.
Şu sıralarda, Paşa diye taltif ettiği Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özeli takıntı haline getirmiş durumda.
Mütemadiyen Özeli istifaya çağırıyor.
Olabilir...
Kamu adına söz söyleyen bir gazeteci, bir generali istifaya çağırabilir ve haddizatında bunu yapmalıdır...
Fakat, Bekir Coşkunumuz, istifa çağrısını, senli benli bir ifadeyle, babasının oğluna ya da kahvehane arkadaşına seslenir gibi, biraz kaba, çokça da amiyane tabirlerle yapıyor;
Çek git" diyeceğim de... Daha nasıl desem? Sen de istifa et be birader gibi...
Bekir Coşkunumuzdaki celadet, Fatih Altaylımızda sokak kabadayısı ağzına dönüşüyor ve bodoslamadan dalıyor; bir kafa Necdet Özele, bir kafa Necdet Özelle hediye alışverişi yapan Afyon Valisine atıyor: Al bu kilimi... Sen de al bu paketi...
Sonra da, Hediyeleri ne yapacaklarını söylemek geçiyor içimden ama söylemeyeyim, siz anlayın... diyor
Hiç anlamaz mıyız?
Çok iyi anlıyoruz.
Fakat anlayamadığımız husus şu:
Neden celadetinizi, öfkenizi, küfürlerinizi siyasetin emrine girmiş generallere yöneltiyorsunuz?
Doğan Güreşe etek giydirmiştiniz mesela... Bir de Tak Şak Paşa diye aşağılamıştınız.
Darbeye kalkışmayan Yaşar Büyükanıt ve Hilmi Özkökü neredeyse maskaraya çevirmiştiniz.
Rüştü Erdelhunu asacaktınız da, asamadınız. Alttan gelecek tazyikten korktunuz.
Kilim alan generale karşı bu kadar celilsiniz de, rüşvet alan ve sırasında hepinizi hizaya sokup Al o kalemi... diyen darbeci generallerin karşısında neden süt dökmüş kedi gibisiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.