Liberalizm kutsaması
"AK Parti formatının önemi" başlıklı dünkü yazıma Gülay Göktürk'ten cevap geldi.
Gülay Hanım, benim "olmamalı" çerçevesinde listelediğim şeylerden "liberalleşmemeli"ye itiraz ediyor ve aksine AK Parti'nin daha çok liberalleşmesi gerektiğini söylüyor.
Üstelik benim "olmaması gerekenler" içinde zikrettiğim şeylerle, mesela "CHP'leşmek, MHP'leşmek"le "liberalleşme"yi aynı kategoride saymamı, "zehir"le "panzehir"i aynı çerçevede görmek gibi değerlendiriyor.
Gülay Hanım, Fukuyama'dan referanslı liberalizm kutsamasını "İnsanlık şimdiye kadar liberalizmden daha birleştirici bir dünya görüşü keşfedemedi" cümlesi ile anıtlaştırıyor.
Nereden başlamalı?
Önce isterseniz şu "zehir-panzehir" metaforundan başlayalım. Ben, "olmamalı" diye nitelediğim şeyleri "zehir" olarak, yani "mutlak zararlı" şeyler olarak görmüyorum öncelikle. O sayılanlar kendi içinde bir toplumsal karşılığı olan ama benim Türkiye'nin bütününü kapsayıcı olmadığı için problemli gördüğüm şeyler.
AK Parti, farkını bunlardan renkler taşıyarak ama toplumun bütününü o renklere bürümeye yönelmeyerek "fark"ını ortaya koyuyor.
Gülay Hanım'ın yukarıda aldığım cümlesinde bence çok daha sorunlu bir tez var. Gülay Hanım orada liberalizmi bir "dünya görüşü" olarak tanımlıyor ve insanlığın şimdiye kadar ondan daha bütünleştirici bir şey keşfedemediğini söylüyor. Soru şu: Liberalizm bir dünya görüşü mü? Dünyanın neyini yorumluyor liberalizm? İnsanın nereden gelip nereye gittiğini mi, hayatı mı, kainatı mı? Liberalizm bir yöntem, bir tutum, evet bir özgürlük yorumu ama bir dünya görüşü değil.
Doğrunun göreceliği!
Zaten kendileri de "liberalizmin temel tezinin doğrunun göreceliği" olduğunu belirterek ifade ediyor. Yani buna göre "liberalizm" diye bir ana akım tanımlamak bile imkansız. Çünkü bu "görecelik" kuramına göre her liberalin de "kendi doğrusu" olacak ve yine kendisinin, son paragrafında ifade ettiği gerçeklik ortaya çıkacak.
Gülay Hanım orada "Taşgetiren'in yanılgısı" girişiyle "Türkiye'deki liberallik algısı"nın çeşitliliğine işaret ediyor. İşte şöyle:
"Şu anda Türkiye'de önüne gelene liberal denmesinin; demokrat olmakla liberal olmanın aynı şey olmadığının kavranamamasının; kendini solcu hatta sosyalist olarak tanımlayanlar dahil, liberallikle ilgisi olmayan birçok insana liberallik yakıştırılıp sonra da onlar üzerinden liberalizm eleştirisi yapılmasının da payı var."
"Liberallikle ilgisi olmayan" tanımını yapmak bile bir "doğru dayatmaktır ve çok liberal bir davranış olarak görülemez" dersem, liberalizme atfedilen "doğrunun göreceliği" yaklaşımı nereye düşer?
Ben liberalizmin "doğrunun göreceliği" yaklaşımının, hiçbir biçimde doğru olmadığını düşünüyorum öncelikle ve böylesine bir "doğru göreceliği" içinde asla bir toplum inşa edilemeyeceğini düşünüyorum.
Evet, AK Parti liberalleşmemeli
Evet ,Ak Parti özgürlükçü olmalı, düşünce-inanç farklılıklarına saygılı bir yönetim sergilemeli ama "liberalleşmemeli." ANAP, liberalleştirildi ve akıbeti malum.
Toplumun siyasi, etnik, mezhebi, akidevi, felsefi vs. farklılaşmalarına rağmen yine de ortak doğruları bulunduğunu ve bir siyasi hareketin bir yandan o ortak doğrulara tekabül etme gayretinde olması gerektiğini ama bir yandan da farklılıklara saygıyı öncelemesinin zaruret olduğunu belirtmek isterim.
Şöyle bir düşünce açılımı da yapmak gerekiyor burada: Denebilir ki, Gülay Göktürk çizgisinde bir liberalizmin Türkiye'deki toplumsal karşılığı da siyaset açısından son derece önemlidir. Sonuçta Türkiye'yi yönetmeye talip ve halktan oy isteyen bir yapı demek, parti. Halkın önüne doğrularınızı koyacak ve desteğe talip olacaksınız. Yönetime geldiğinizde farklı doğru anlayışlarına saygılı olacaksınız ama gene kendi doğrularınızı önceleyerek yöneteceksiniz, sonra da yeni bir seçimde onun hesabını vereceksiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.