Sihirbaz Mandrakeyle siyahi müslüman uşağı Abdullah
Çizgi romanların baş kahramanı sihirbaz Mandrake, sırtında siyah frak, yakasında kan kırmızısı karanfil, Ayhan Işık bıyıklarının ucu pomatlı, silindir şapkasından ya tavşan çıkarır ya güvercin. Abdullah efendisinin başı derde girdi mi, Afrika kökenli, siyah derili Müslüman kötü adamlar çevresini aldı mı, onu ülkelerinden defetmek istedi mi o saat devreye girer adamları dört bir yana savururdu. Bizler de, çocuk kafamızla hemen Mandrakeyle Abdullahtan yana olur, hele de ünlü sihirbaz belinden silahını çıkarıp üç beş kişiyi vurdu mu pek bir mutlu olurduk!
Sadece Mandrakeyle Abdullah değil Maskeli Süvariyle Amerikan yerlisi uşağı Tontonun serüvenlerine de bayılırdık. Tonto beyaz efendisine gönülden bağlıydı. Başka yerlilere karşı, Maskeli Süvariyle birlikte sömürgecilerin kızılderililere ait topraklara el koyması, onları dövüp öldürmesi için elinden geleni yapardı. Maskeli Süvariyle Tontoyu da bağrımıza basmıştık çocukluğumuzda.
Dedim ya çocukluk. Abdullahın ya da Tontonun ülkelerine kurulmuş, acımasız bir sömürge tezgahı kurmuş yabancı beyaz Hıristiyanlara yamanarak kahraman kesildilklerini de, bu zavallı kahramanların aslında vatan haini olduklarını da kestirmemiz mümkün değildi elbet. Bu tür resimli romanların için de ne tür gizli zehirlerin olduğunu hiç birimiz fark etmedik; bu gün bile kaç kişi bunun bilincindedir acaba?
Abdullah ya da Tonto ancak Mandrake ya da Maskeli Süvariye yamandıklarında kendilerini adamdan sayıyorlardı. Abdullah, efendisi gibi konuşur, onun gibi yer, onun sevdiği şarapları yudumlar, efendisinin sevdiği şarkıları dinler, kitaplarını okursa, yani geçmişine, geleneklerine, ait olduğu topraklara ne kadar burun kıvırırsa o kadar uygar ve de çağdaş oluyordu. Öykünmeciliğin bunlardan güzel örnekleri olamaz: Abdullahla Tontodan öte.
Bugün batılılaşmayı Abdullah ya da Tonto gibi algılayan o kadar çok sözde aydınımız var ki, saymakla bitmez. Adamlar bu işeri iyi biliyor birader... ooo bizim on fırın ekmek yememiz gerek, onlara yetişmemiz için... biz ancak yüz yıl sonra İtalyanın düzeyine ulaşabiliriz... gibisinden laflar bizi yönetenlerin, gazete sütunlarına kurulanların dudaklarından ve kalemlerinden dökülmedi mi yıllar yılı! Ve biz de bunlara inanmadık mı? Kendi kendimizi ikinci sınıf dünya vatandaşı ilan etmedik mi?
Batı uygarlığı diye bize yutturulan emperyalist teknolojin etoburluğu, uzandığı nice uzak ve talihsiz toprakları talan etmiş, oradaki savunmasız ve de gariban insanların başlarına Abdullahlarla Tontolar dikmiş, onların üzerinden de sömürü düzenini sürdürmüştür... Hala da sürdürmektedir elbet! Ha bu yazdıklarım gericilikse eğer, Sadullah Efendinin deyimiyle başım gözüm üstüne böyle gericilik arkadaş.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.