Balyoz ve empati
Empati yapıyoruz... Yapalım. Verilen cezaların ağır olduğunu ve hukuk devletine yakışmadığını söylüyoruz... Söyleyelim.
Balyoz kararlarının kamuoyunu böldüğünü ve çatışma eksenlerine bir yenisinin daha eklendiğini iddia ediyoruz... Edelim.
Bana da sorarsanız, ağır cezalardı.
Bana da sorarsanız, kurunun yanında yaş da yanmıştır...
Bana da sorarsanız, 7 Şubat krizinden sonra yeni bir yargı sorunsalımız olmuştur ve darbe soruşturmaları da bundan etkilenmiştir.
Bana da sorarsanız, yargı devleti gerçekliği son yargılamalarla birlikte iyice görünürlük kazanmıştır.
Çoğaltabiliriz...
İyi de yargı devleti sorunsalı, bir sorunsal olarak, ilk kez bu yargılamalarda mı karşımıza çıkıyor?
Bunu kendi konsepti içinde tartışalım... Ki, anayasa referandumu, bu sorunsalı bir esasa bağlamayı, erkler arasındaki hiyerarşiyi ortadan kaldırmayı öngörüyordu.
Bunun tam sağlanmadığını konuşabiliriz... Yasama ve yürütmenin, niçin yargı karşısında kırılgan olduğunu, birbirlerine karşı sorumlu olması gereken erklerin niçin eski hiyerarşik alışkanlıklarını sürdürdüklerini tartışabiliriz.
Diyorum ya, kendi konsepti içinde konuşmamız, tartışmamız gereken meseleler bunlar.
Fakat, ortada bir de Balyoz gerçekliği var.
Empati yapan arkadaşlar, neden dönüp bu gerçekliği ortaya çıkaran hadiselere bakmıyorlar?
Hayata geçmemiş de olsa, bir darbe planı var mıydı yok muydu?
Plan semineri adı verilen çalışma, gerçek kişi ve kurumları hedef almış mıydı, almamış mıydı?
Bir darbenin lojistik çalışmaları olduğu kuşku götürmez malum plan semineri hakkında vaktiyle Genelkurmay Başkanlığı tarafından bir soruşturma açılmış mıydı, açılmamış mıydı?
Darbeyle suçlanan generaller, bu niyetlerini her fırsatta açık ediyorlar mıydı, etmiyorlar mıydı?
Her ağzını açışta tepeleneceksiniz diye ünleyen Orgeneral Çetin Doğan açıkça bir darbe kovalıyor muydu, kovalamıyor muydu?
Bu Çetin Doğan, aynı zamanda, Batı Çalışma Grubunun kurucularından biri miydi, değil miydi?
Neden biraz da buralara bakmıyoruz?
Bakalım ve ceza alan askerlerin, biricik mesailerinin ülkeyi darbe iklimi içinde tutmak olduğunu görelim, sonra hukuk devleti güvenceleri diye atıp tutalım...
Neşet Ertaş
Lafı dolaştırmadan söylemek lazım: Bozkırın tezenesi, Türkü baba, Neşet baba, saza hayat veren adam, hepsi güzel de, herhangi bir sıfatı gereksinmeyecek kadar büyük bir sanatçıydı.
Böylesi kaç yüzyılda bir gelir...
Dokunulabilir, ulaşılabilir bir mesafede olduğu halde bile, hiçbir zaman dokunulabilir, ulaşılabilir biri olduğunu düşünmedim... Kaç kez canlı dinledim, kaç kez dost meclislerinde sohbetiyle şereflendim ama biz fanilerin nüfuz edemeyeceği uzak bir dünyanın insanı olduğu gerçeğini de hiç aklımdan çıkarmadım.
İyi bir insandı.
Büyük bir sanatçıydı.
Büyük sanatçı olman tüm hassalarını taşıyordu.
Kaybettiğimiz için çok üzgünüm.
Ne söyleyebilirim başka, bilemiyorum.
Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.