Latife Hanım filmi!
Sevgili bacım Serap Aksoy, bir gazetenin bir ekine demeç vermiş, okuduğumdan değil, öylesine gözüme ilişti (şimdi Mehveş gene kızacak)...
Ya Kleopatra’yı, ya da Latife Hanım’ı oynamak istermiş!
Kleopatra hakkında elimizde hiçbir “görsel bilgi” bulunmadığına göre nasıl oynayacağını merak ettim, umarım Elizabeth Taylor gibi değildir.
Çünkü saçına her kâhkül kestirip gözüne de sürmeyi çeken ortalıkta Kleopatra diye dolanıyor, bir zamanlar Deniz diye bir şarkıcı kız vardı, bir de Bodrum’da “barmaid”lik yapan delişmen bir hatun, herbiri birer Kleopatra.
Türkiye’de hiçkimse Kleopatra filmi çekmeyeceğine, kırk beş yıl önce Işık Yenersu ile Yıldırım Önal’ın oynamış oldukları o oyunu, Shaw’un eserini de yeniden sahneye koymayı herhalde kimse düşünmediğine göre, bu işi unutsun.
Fakat bundan da, “Latife Hanım işini unutmasın” anlamı çıkıyor ki, yanıltıcı.
Hayır canım, artık iyice rezil bir palavraya dönüşen şu “Atatürk filmi söylencesinden” dem vurmuyorum.
O işin olacağı yok, çünkü büyük harfle “Atatürk Filmi” diye bir şey olmaz. Olursa, TRT’nin kötü yapımları gibi ruhsuz bir “docu-drama” çıkar ortaya, o kadar. Elbette senaryoyu da “devlet yazarı” Turgut Özakman attıracaktır.
İşte Kevin Costner gelir, giderken “Who is Atatürk?” diye sorar, madara olur kalırsınız.
Ben, Atatürk’le ilgili, Atatürk’ün kimisinde en önde, kimisinde “arka planda” görülebileceği bir sürü “muhtemel” dönem filminden sözediyorum.
Diyelim ki yaptılar, Atatürk’ü “davudi sesiyle” ve esmer teniyle Rutkay Aziz oynadı ve de kasım kasım kasıldı. Kemalistler de pek beğendiler.
Yok, Haluk Bilginer oynadı, her Kemalist’in “peygamber hırkası” gözüyle baktığı baklavalı kazağını giydi (kostümler Karaca Konfeksiyon), azıcık yaşlı kaçtı ama artık o kadarcık da olsundu...
Otuzlu yılların giyim modasını geri getirmekle Atatürkçü olunacağını sanan dallamalar sayesinde AKP oylarını on puan daha arttırdı gelecek seçimlerde, hadi onu geçtik.
Bizim Serap, Latife Hanım’ı nasıl oynayacaktır?
Latife Hanım güzel bir kadın değildi, Serap güzel bir kadındır, hadi onu da geçtik. Ortaya herhalde Isabelle Adjani’nin Kraliçe Margot oynaması gibi bir durum çıkar (gerçek Margot’nun resmini gördünüz mü, gudubetin teki!)
Yok efendim, Serap’ın yeteneğini tartışmıyorum.
Atatürk ile Latife Hanım’ın fırtınalı ve başarısız evliliğinin gerçeği ekrana nasıl yansıtılacaktır?
Hangi babayiğit, “resmi söylemin” dışında bir film çekebilir bu alanda?
Kim, Latife Hanım’la Atatürk’e çatır çatır kavga ettirebilir? Dağ köylerinden kopup gelecek faşo oğlanlar yönetmeni vururlar. Hayatlarında “yönetmen” diye bir kelime duymamış oldukları için, oyuncuyu vururlar! Hayvanın biri, “İstanbul Kanatlarımın Altında” filmindeki Dördüncü Murat tipini beğenmediği için, sıkı durun, onu oynayan Burak Sergen’i de değil, “televizyondan tanıdığı” Okan Bayülgen’i bıçaklamıştı hani...
Ayrıca, gene Turgut Özakman mantığını kullanırsak, Latife Hanım’ı oynayacak oyuncu öyle bizim Serap gibi evlenmiş boşanmış falan olmayacak! Arif’in barına falan takılmayacak... Hele o “Değirmen” filminde oynamış olduğu kadın, Nadya... Hem gayrımüslim hem göbek dansözü... Hiç uymadı!
Sevgili Serap, sen bu hıyar ortamda Latife Hanım oynayabileceğine gerçekten inanıyor musun?
Rahmetli Aliye Rona da hep Zübeyde Hanım oynamak istediğini söylerdi, kısmet olmadı.
Ben de sağlığında merhumeye “babasının ölümünden sonra başına üvey baba getirdiği için kendisiyle sürekli kavgalı ve bu yüzden evden kaçıp yatılı okula sığınan bir çocuğun anasını nasıl yorumlayacağını” fırsat bulup da soramamıştım, nur içinde yatsın...
Bu sözlerime kızacak budalalar kafalarını Şevket Süreyya’dan ya da Lord Kinross’tan kaldırsınlar, Andrew Mango’ya baksınlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.