Öyle aman aman bir film değildir
Cumhuriyetin onuncu yıldönümü kutlamaları kapsamında Sovyet sinemacılarına çektirilmiş ve belgesel tadı verilmiş bir propaganda filmi vardır: "Türkiye' nin Kalbi Ankara" ...
Altmışlı yıllarda yasaklanmış ve epey gürültü koparmıştı. Sonra serbest bırakıldı, biz Sinematek'te seyrettik, "bu muymuş" dedik.
Şimdi yeniden gündeme geldi. O yılları yaşamamış olan ya da hatırlamayan genç gazeteciler, bunu yeni ve önemli bir konu sandılar.
Bu film, cumhurbaşkanlığının Internet sitesinde yayınlanıyormuş da öyle kıymete bindi... Şu anda bazı gazete siteleri ve haber siteleri de yayınlıyorlar, rahatlıkla ulaşıp izleyebilirsiniz.
Bir dönem yasaklı olduğuna bakıp, içinde müthiş şeyler aramayınız.
öyle sakıncalı makıncalı bir şey de yoktur içinde, komünizm propagandası falan da... Hiç boşuna heveslenmeyiniz.
Bu film, Türkiye'de o zamanlar hüküm süren ahmaklık ortamında yasaklanmıştı...
çünkü bir Sovyet filmiydi! üstelik, filmin jeneriği de -acaba hangi alfabeyi kullanmaları gerekiyordu-Kiril alfabesiyle yazılmıştı! Bu iki özellik, eski Türkiye'de bela çıkarmak için yeterliydi...
Eski Türkiye'de Rusça bilmek, kırmızı gömlek giymek bile başına dert almak için yeterliydi. Bir keresinde, kırmızı ışık altında gitar çalan çocukları apar topar yakalayıp götürmüşlerdi desem, hemen hiçbiriniz inanmazsınız şimdi...
Film serbest bırakılınca Sinematek'te izledik. çok da bayılmadık. Fakat tuhaf bir durumla karşılaştık, Atilla Dorsay çok iyi hatırlayacaktır: Jenerik ispirtolu kalemle sansür edilmişti, kelimelerin üzerleri çizilmiş, Rus harflerinin görüntüsü bile sakıncalı bulunmuştu!
Bir filmin jeneriğinde ne yazabilirdi yahu, "Rejiser", "Operator", "Kompozitor" gibi Rusça kelimeler alt tarafı!
Bunun dışında, filmde bol bol deve kervanları falan gösteriliyor, sonra da "modern Türkiye", daha doğrusu yalnızca Ankara görüntülerine yer veriliyordu... Ziraat Bankası'nın reklam filmi gibi bir şey yani... Sonra da Moskova manzaraları ve biri totaliter biri otoriter iki ülke arasında benzerlikler!
Elbette fotoğraflar güzeldi, çünkü "Sovyet kamera anlayışı" uyarınca bol bol "kontr-plonje" açılar (aşağıdan yukarıya bakış) ve eğik objektif, yani yamuk çerçeveleme kullanılmıştı. Kalın kolları, nasırlı elleriyle ufuklara doğru güven ve gururla bakan köylüler, izciler... Stalin estetiği yerli yerindeydi! Fakat orak ve çekiç yerine saban ve borazan...
Aslında bu, Sergey Mihayloviç Ayzenştayn'ın ortaya attığı bir estetik anlayışıydı, fakat belgeseli yöneten Sergey Yutkeviç hiç de öyle Ayzenştayn gibi, Donskoy gibi, Pudovkin gibi, Vertov gibi önemli bir sinema adamı değildi... (Daha yenilerden Kalatazov'u, çukray'ı, hatta Bondarçuk'u, Tarkovski'yi, Mihalkov'u falan da sayacağım ama şimdi teresin biri çıkar "malumatfuruş" der...)
Film, al gülüm ver gülüm havasında İsmet Paşa'ya teşekkürle başlıyor, İsmet Paşa'nın da onlara teşekkür eden bir demeciyle açılıyor, hipodrom kutlamaları ve Atatürk'ün onuncu yıl nutkuyla bitiyordu...
Nitekim bu filmden bazı görüntüler daha sonra Türk sinemacı ve televizyoncuları tarafından bol bol araklanıp kullanılmıştı!... Muhsin Ertuğrul'un "Bir Millet Uyanıyor" filminden arakladıkları görüntüleri belgesel diye soktukları gibi...
Yani, böyle ikinci sınıf bir Kemalist propaganda filminin bile ikinci sınıf Kemalist bürokratlar tarafından yasaklanması tuhaftır.
Galiba, bir zamanlar Sovyetler Birliği'yle dost ve müttefik olduğumuzun hatırlanması istenmemişti!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.