Strateji
Taktik başarılar, eğer strateji yanlışsa, hedefe ulaşmakta yetersiz kalır. Türkiye’nin ekonomik politikası taktik başarılar elde etme üzerine inşa edilmiştir ama stratejinin doğru olduğu söylenemez. Karşılaştığımız diğer sorun terördür ama bu alanda da teröristleri etkisiz hale getirmek gibi taktik başarılarla avunurken stratejimizi tartışmıyoruz.
Türkiye faiz hadlerini yüksek, kurları düşük tutarken ABD tam ters bir strateji izlemiş faiz hadlerini önemli ölçüde aşağı çekmiş ve parasının değerini neredeyse yarıya düşürmüştür. Buna karşılık bir çok kişinin beklediği ekonomik daralmanın gerçekleşmesi bir yana ekonomide, az da olsa, bir büyüme yaşanmıştır. Buna karşılık AB faiz hadlerini yükseltmiş, değerlenen parası ile birlikte ABD ile ters bir konuma düşmüştür. Ancak AB’de üretim düşmektedir.
Şüphesiz her ülkenin ekonomik stratejisi kendi şartlarına göre belirlenir. Ancak izlediğimiz strateji şartlarımızla uyumlu değildir. Türkiye dış borçlanma ile yabancı sermaye girişini eş anlamlı olarak kullanmaktadır. Oysa bunlar birbirinden tamamen farklı sonuçlar yaratır. Dış borçlanma tüketimin finansmanında kullanılırken yatırıma giden kısmı son derece sınırlıdır.
Faiz hadlerini yüksek tutmamızın nedeni yabancı sermaye girişini teşvik etmektir. Faiz hadleri düşerse sermaye girişinin azalacağından ve bunun ithalatı sınırlayarak üretimi düşürmesinden ve enflasyonun hızla yükselmesinden korkulmaktadır. Bu politika sınırlı bir zaman diliminde kullanılabilir ama yabancı para ihtiyacını azaltacak tedbirler alınarak kırılgan yapı sonlandırılabilir. Yıllar önce uygulanması gereken stratejiyi şöyle ifade etmiştim: İçe kapalı bir ekonomik yapı gerekmez ama oluşacak ekonomik fırtınaları kabukta karşılayan, çekirdek ekonomiyi etkilemeyen bir strateji izlenmelidir. Yani dünya ölçeğinde bir kriz olursa halk zaruri ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmamalı, üretimde girdi sıkıntısı yaşanmamalı ama zaruri ihtiyaçları aşan mallarda yokluk göze alınmalıdır. Bu durum ekonomiyi tanzim etmekle sağlanacağı gibi karşılıklı bağımlılık sağlanarak ülkeler arasında da gerçekleştirilebilir.
Şu günlerde özellikle petrol ve doğal gazın politik araç olarak kullanılmakta, Avrupa’nın da bu şantaj karşısında boyun eğmek zorunda kalacağı anlaşılmaktadır.Ülkemizin hem daralan Avrupa piyasaları yüzünden hem de Rusya ile ticaretinde gözlenen sorunlar nedeniyle oluşan ekonomik fırtınayı kabukta değil çekirdek ekonominin tam ortasında hissetmesi söz konusudur.
Ekonomik sınırlar siyasi sınırlarla özdeş değildir. Ülkelerin, AB gibi resmi, ABD ile bazı ülkelerin yaptığı gibi fiili birliktelikler kurması gerekir. Türkiye, ekonomik ilişkilerini sadece ticaret olarak görmemeli, siyasi gelişmelerden de etkilenmeyecek ve birbirlerini tamamlayacak biçimde şekillendirmelidir. Ancak strateji belirlemek geçmişe ve günümüze bakarak gerçekleştirilemez. Artık elimizdeki mikroskobu bir yana bırakıp bir teleskop almanın zamanı geldi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.