Bizim "aydın"lar ve sanat safsataları!
"Ne yazık ki, halk sanattan uzak tutuluyor" diyor radyodaki tok ses. "Sanat" derken huşu içinde titriyor sanki.
Merakla kulak veriyorum.
Acaba, diyorum içimden, orta-üst sınıfları saran şiirsiz, hikâyesiz ve zevksiz "tüketim koşturmacası"ndan mı söz edecek?
Ne gezer!
Beyefendi devlet tiyatrolarındanmış…
"Tiyatrosuz, balesiz, operasız kitleler"in siyaseten "uykuda" olduğuna iman etmiş, onu anlatıyor.
Ezik ve yenik fakat seçkinci bir kibir var sesinde.
"Hayatın ruhlarımızda bıraktığı tahribatın tiyatro sanatıyla onarılacağını" anlatıyor.
Şimdi kalkıp yakalasak bu beyefendiyi…
Zamanında Doğu Avrupa ülkelerinde her köşe başında bir tiyatro ve bale salonu olduğunu ama insanların depresif robotlara dönüştüğünü anlatsak…
Ya da New Yorkluların hangi ruhsal derdine Broadway'in ilaç olduğunu sorsak…
Neye yarar? Hiç!
Erken cumhuriyetin kültür klişelerini ezberlemiş papağan gibi tekrarlıyor.
Hiç değişmediler.
Nasıl doktriner bir eğitim alıyorlarsa artık, iddialarının apaçık saçmalığını hiç fark etmediler.
Tiyatro, opera, klasik müzik sevip de kendileri gibi kutsallaştırmayanların varlığına bir türlü inanamadılar.
Sonra? Sonrası ortada… Gelsin, devlet çok sesli müzik korosundan "oy madımak, teke tüke sakalı" türküsünün içe fenalıklar veren icrası…
Geçenlerde çocukları klasik keman öğrenirse "hümanist" ve "olgun" insanlar olacağına bütün içtenliğiyle inanmış bir anneye toplama kamplarında her gece Bach ve Beethoven icra eden müzisyen Nazi subaylarını anlatmayı düşündüm, sonra vazgeçtim.
Güzel hayaldi, kırmak acımasızlık olacaktı.
Geçmişte de bir arkadaşım vardı. Sokakta koşturan çocuklara bakıp "klasik müzikle tanışsa, kalpleri de iyilikle tanışır" diye dertlenip dururdu.
ABD'nin Irak işgali dönemleriydi.
Ona her seferinde Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ı hatırlatırdım: "Bak, bir siyah kız o müzikle tanışmış, çok iyi bir Brahms yorumcusu olmuş, ikimizin de çok sevdiği Yo Yo Ma ile birlikte albüm yapmış, şimdi Irak'ta insanlara ağır acılar yaşatıyor!"
Bu meseleyi uzun uzadıya ele almaya yerim yetmez.
Fakat şunu vurgulamalıyım…
Sanatı aşırı yüceltip ondan büyük iyilikler beklemek modern Batı'nın büyük aldanışlarından biridir.
Zavallı sanat nasıl kalksın bu yükün altından!
Hem söyleyin, estetikle etiğin birbirinden koptuğu, paranın her yere egemen olduğu bir dünyada sanatın elinden ne gelebilir ki?
Sanat hiçbir zaman "çare" değildi, şimdi hiç olamaz. Sanat sadece ve bazen bir "teselli"dir.
Seveceksek, öyle sevelim.
Hem alçağı yükseği yoktur sanatın!
Belki hakikisi ve sahtesinden söz etmek daha doğrudur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.