Kim daha büyük yalancı?
PKK mı daha büyük yalancı, bizim havuz medyası mı? Test etmek isteyenler herhangi bir arama motoruna ‘PKK silah bırakacak’ diye yazıp, sonuçlara göz gezdirebilirler...
Terör örgütü yöneticilerinden bu yönde tek bir açıklama bulamazsınız... Onların silah bırakacağına dair bütün açıklamalar, makaleler ve yorumlar ya ‘havuz çocukları’na, ya siyasî iktidar mensuplarına veya ‘Uzayan sol bizden olsun’ mantığıyla etnikçi terör örgütlerine bile sempati beslediği için onları ‘sevimli’ göstermeye çalışan Marksist ‘aydın’lara ait...
Oysa PKK sözcüleri, kulaklarına üflenen suflelerle yazı yazan, kamuoyunu aldatmaya çalışan, sahte parlak ufuklar çizen ve doğrudan sürecin sorumlularına ‘memurluk’ yapan tipler gibi konuşmuyorlar... Silah bırakma iddialarının tek taraflı AKP propagandası olduğunu ilân ediyorlar
Taradığınızda göreceksiniz kamu bankasının genel müdürüne ‘Gönder oradan iki trilyon’ diyen tiplerin, akademik kariyerini strateji kuruluşlarından aldığı üç kuruşa veya milletvekilliği hayaline kurban eden sahtekârların sürekli tarih revizelerini...
* * *
Hükûmet’le terör örgütü arasında postacılık yapan, Apo’nun sadece ne söylediğini değil, ne söyleyeceğini bile biliyormuş gibi ‘ümit’le pazarlayan, onun vizyonuna hayranlıklarını gizleyemeyen, fakat asıl vazifeleri ‘halktaki iyimser bekleyiş’i sürekli diri tutmak olan ve bir anlamda narkoz veren tipler bunlar... ‘Journalist’lik ‘intelligence’ ve ‘mama’lık üçgeninde gidip gelen profesyonel memurlar!..
Daha çok seçimler gibi kritik dönemlerde sahne alarak tarih veriyorlar: “Mayıs’ta bırakıyorlar” ... Bu tarih çatıp, silah bırakmanın söz konusu olmadığı anlaşıldığında, biraz da ‘provokatif güçler’ suçlanarak, hayal mahsulü gerekçeler uydurularak, durum izah ediliyor!.. Sürecin türbülansa girdiği, ama empati yapan tarafların yeniden süreci kurtardıkları müjdelenerek orta vâdeye yeni bir ‘silah bırakma’ tarihi yazılıyor!..
Bu yalan döngüsünün tek hedef kitlesi var, o da halk... Halk, yıllarca çektiği acıların üzerine inşa edilmiş ‘sahte vaha’ya inanmaya ve sürekli o pozisyonda kalmaya zorlanıyor... Bu dönemin eskisinden daha kanlı bir döneme kuluçka olma riski taşıdığını görmeyecek noktada tutuluyor...
* * *
Ne diyor şimdi Karayılan: “Çözüm sürecine muhtaç değiliz. PKK 2011’deki PKK değildir; PKK şimdi daha güçlüdür. Aynı zamanda 6-8 Ekim olaylarında da görüldüğü gibi Kürt halkı da büyük bir serhildan(isyan) kabiliyetine sahiptir. Dolayısıyla kimse yanlış hesaplara dayanarak hareket etmemeli ve olası bir savaşın eskisi gibi olacağını düşünmemelidir...”
Bu sözlerde doğruluk payı var... İtiraz edenler olarak iki yıldır yazıyoruz: Bu süreç, dağlarda sıkışmış, ‘devrimci halk hareketi’ ve ‘alan hâkimiyeti’ projesi iflâs etmiş bir terör örgütüne soluklanma, yeniden güç toplama fırsatı doğurmuş, yeni gelişen bölgesel hareketlerden dolayı ‘uluslararası meşruiyet’ kazanma yolunda imkân sağlamıştır... Ayrıca önü açılan KCK sayesinde de dün dağlarda kurulamayan ‘alan hâkimiyeti’ engelsiz biçimde şehirlerle transfer edilmiştir... Örgüt, tek komutla şehirleri yakabilecek ‘disiplin’ ve ‘potansiyel’ kazanmıştır...
Hani diyordu ya ‘ağlak’ Başbakan Yardımcısı Nisan 2013’te: “Açılım tuttu tuttu. Tutmazsa başa döneriz. Çok kaybımız olmaz!..” İtiraf edemeseler de şimdi anlamışlardır, başa dönülür mü, dönülmez mi? Çok kaybımız olur mu, olmaz mı?
‘Başa döneriz’ diyenler 6-8 Ekim’de ‘taş’a döndüler... Şimdi yine ‘havuz çocukları’ vasıtasıyla ‘silah bırakma’ tarihleri veriyorlar... O soruyu tekrar soralım: PKK mı daha dürüst veya daha büyük yalancı, bizim havuz medyası mı? Ya da onların siyasî patronları mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.