Katılım bankalarındaki danışma kurulları
Katılım bankalarının laik olmayan ülkelerdeki adı “İslam Bankası” veya “Faizsiz Banka”dır. TC. hızlı laik bir ülke olduğu için 1984 yılında merhum Özal’ın gayretleriyle kurulan bu bankalara, yukarıdaki isimler verilemedi, bunlar laikliğe aykırı sayıldı, bu yüzden “Özel Finans Kurumu” dendi ve 1990’larda Bankalar Kanunu'nun içinde özel yerini alırken de “Katılım Bankası” adı verildi.
Katılım Bankalarının asıl iş kalemleri dörttür: Müşareke, mudarabe, murabaha ve leasing (mülkiyetle sonuçlanan kiralama). Bu dört kalem dışında meşru olan diğer bankacılık hizmetlerini de ifa ederler.
İş ahlakındaki zaaflar ile bankaya sermaye yatıranların kazanma amaçları bu dört işlem içinden “murabaha”nın ağır basmasına sebep olmuştur. Şer’i heyetler devamlı olarak diğer kalemlerin arttırılmasını tavsiye ediyorlar, ilgililer de dürüst ve ehil ortaklar buldukça bunu uygulamaya yöneliyorlar.
Bu dört kalemden biri olan murabaha “bey’u’l-ıyne” değildir.
Murabaha genellikle fukahanın caiz gördüğü ve eskiden beri yapılan, günümüzde ise hemen herkesin az çok kullandığı bir işlem olup “vadeli mal satmak ve almak”tır.
Bey’u’l-ıyne ise bir faiz hilesidir. Paraya ihtiyacı olan kimse, menfaatsiz ödünç vermeyen şahsa gelir, mesela bir saatini o kişiye doksan liraya peşin satar, parasını alır, sonra yüz liraya vadeli olarak geri satın alır. Böylece doksan lira para aldığı adama belli bir vade içinde yüz lira öder. Yani sözde bir alım satım yaparak yüzde ondan fazla faizle ihtiyacı olan parayı temin etmiş olur.
Iyne hilesi yukarıdaki örneğin tersine de yapılır: Paralı şahıs mesela saatini, paraya ihtiyacı olana vadeli olarak mesela yüz liraya satar, sonra peşin olarak doksan liraya geri satın alır, doksan lirayı alan şahıs bunu, uyduruk bir muamele ile yüz lira karşılığında almış olur.
Türkiye’deki katılım bankalarında bu hileli faiz işlemine hiçbir zaman cevaz fetvası verilmemiştir.
Murabaha işleminin ilgili kanundaki adı “bireysel finans desteği”dir, mevzuatta sakıncalı bir ifade ile yer almıştır ve değiştirilecektir, üzerinde çalışmalar yapılmaktadır.
Danışma kurulları, mevzuatta değişiklik yapılıncaya kadar işlemin fiilen meşru olabilmesi için “vekalet yoluyla alma ve satma” formülünü getirmiştir. Buna göre banka, daha sonra malı satın almak isteyen müşteriye vekalet verir, vekil-müşteri malı yurt içinden veya yurt dışından banka için satın alır, sonra banka ile temas kurar, icab ve kabul ile bankadan vadeli olarak kendine satın alır; yani kendi malını satıp geri almaz.
Katılım bankalarının dinî danışma heyetleri yurt içinden ve dışından konuyu iyi bilen ilim adamlarından (en az üç kişilik bir heyet olarak) oluşmaktadır. Bu heyetlerin fetvaları, fıkhın kıyılarında dolaşmaz, kırmızı çizgilere yakın seyretmez, bir yandan önemli bir ihtiyacın önünü tıkamama, diğer yandan meşruiyeti koruma endişeleri içinde hareket ederler. Bu heyetler ısmarlama fetva vermezler; tam aksine, bankalardan gelen soruların pek çoğuna “caiz değildir, yapamazsınız” diye cevap verirler ve bankalar da buna uyarlar.
Katılım bankalarının işlemlerini izlemek ve gerekli dinî açıklamaları yapmak için kendiliklerinden bir araya gelecek ve çalışmalar yapacak olan himmet ehli alimlerin elini kolunu bağlayan yoktur; keşke yapsalar.
Ama öteden beri müftüler ve alimler arasında fetva ve ictihad farkları bulunmuştur. Bir heyet ve kişi yalnızca kendi açıklamasının doğru, usul çerçevesinde ve ehliyetle yapılmış diğer açıklamaların batıl olduğunu ileri sürerse meşru usulün dışına çıkmış olur. Müminler, itimad ettikleri herhangi bir alimin veya alimler heyetinin fetvasına göre amel ederlerse yanlış yapmış olmazlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.