Bu iki utanmazın kınamasını kabul etmeyin!
Suikast girişimiyle ilgili yeni bulgular ortaya çıkıyor: Murat Sancak’a ateş eden silahlardan biri, daha önce Esenler’deki bir çatışmada kullanılmış...
Polis’le “Öz Savunma Birlikleri” arasında Esenler’de meydana gelen çatışmadan söz ediyorum.
Doğan Medya Grubu’nun terör azdırıcıları bu isimlendirmeyi kullanabilirler. “Terörist” dememek için bin dereden su getiriyorlardı... Hatta kendileri gibi terör azdırıcılarını ekranlara çıkarıp “özgürlük savaşçısı” dedirtiyorlardı. “Öz Savunma Birlikleri” ifadesini kullanırlarsa, hem PKK cenahındaki meşruiyetleri devam eder, hem de “Niye PKK’ya terör örgütü demiyorsun” baskısından kurtulurlar.
Devam edelim:
Suikast girişiminde kullanılan mermiler hedefe vardığında patlıyor. İki kez patlıyor yani... Önce vücuda girip tahribata yol açıyor, sonra vücutta patlayarak iç organları dağıtıyor. Böylece, yaralı kurtulma şansını “tamamen” ortadan kaldırıyor.
Bir bilgi daha:
Bu tür çift patlamalı kurşunları gizli servisler kullanıyor.
Hangi gizli servisler olduğunu sormayın.
Mesela, bir vakitler başında “Dagan” diye bir manyağın bulunduğu bir gizli servis bu kurşunları çok tüketmişti. Çok sayıda Filistinliyi ortadan kaldırmıştı. Hani “Güney’deki sevilen ülke”nin gizli servisi...
İşin dehşet tarafı şu:
Profesyonel gizli servis tetikçilerinin bile bin bir zahmetle elde edebildikleri bu kurşunlar (ve bu silahlar), Esenler’deki sıradan bir sokak çatışmasına kadar nasıl düşebiliyor? Doğan Medya Grubu’nun terör azdırıcıları “Öz Savunma Birlikleri bu silahları, bu kurşunları nerden buluyor?” diye sormayacak mı?
Hayır, sormayacaklar.
Çünkü bu kardeşlerimiz (yani Doğan medya Grubu’nun terör azdırıcıları), Murat Sancak’a yönelik suikast girişiminin “mizansen” olduğunu düşünüyor.
Nasıl mı?
İki isimden söz edeceğim... İki utanmazdan.
Birincisinin ismi Ahmet Hakan Coşkun...
İkincisi, kim olabilir?
Elbette Ertuğrul Özkök.
Bu iki utanmaz adam, Murat Sancak’a yönelik suikast girişimini kınayan yazılar yazdılar.
Düzeltiyorum: Sadece bir kişi kınama yazısı yazdı.
Birincisinin (yani Ahmet Hakan Coşkun’un) yazısında bir kınama ifadesi geçmiyordu çünkü... Herhangi bir “geçmiş olsun” dileği de yer almıyordu. İki soru sorarak, polise yükleniyordu... “Hâlâ bulmayacak mısınız bu olayın faillerini? Star gazetesine bomba atıldı. Onu da bulamadınız!” diyordu ve polisin hususen bu olayları karanlıkta bıraktığını ima ediyordu.
Sormadığı (ama kafasında geçirdiği) üçüncü soru da şuydu: “Bu gazete bu kadar saldırıya uğruyor da, niye kimse ölmüyor?”
İkinci utanmaz adam ise birincisinin tersine, bu suikasti kınıyordu. “Yüksek sesle haykırıyorum... Nefretle kınıyorum...” gibi atarlı laflar ediyordu ama sanki suikastçileri değil de, suikast mizansenini kınıyordu. Polis hâlâ niye bulamamış bu olayın faillerini? Bulmayacak mıymış? Hep böyle mi olacakmış?
Doğu vilayetlerinde söylenen bir söz vardır: “Senin Ömer diyeceğin, ağzını büzüşünden belli...”
Sizin “Bu iş mizansen” diyeceğiniz polisin hususen bu olayları karanlıkta bıraktığını “ima eden” ifadelerinizden belli.
Ne kadar kınama sözcüğü kullanırsanız kullanın, gizleyemiyorsunuz kendinizi. Hemen ele veriyorsunuz...
Keşke Cemaatçi hatun kadar açık sözlü ve net olabilseniz...
Ne diyordu “trol” hatun?
Kendisi söylesin: “Star’ın bilmem nesi saldırıya uğramışmış. Kendi kendilerine yapmadılarsa, mafyaya vurdurmuşlardır. 20 kurşun yiyecek de, yara almayacak he!”
Bu yazıdan çıkan sonuç şu:
BİR: Suikast mizanseninin aktörleri (Star yöneticileri ve polis), gerçekten cesur insanlarmış. Mizansende bile çift patlamalı suikast mermisi kullanmışlar. Bir milimlik sapmanın nasıl bir faciayla sonuçlanacağını hiç hesap etmemişler.
İKİ: Ben Star yöneticisi olsaydım, bu iki utanmazın kınamalarını elimin tersiyle iterdim. “Aman kınamayın, eksik kalsın!” derdim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.