Bu Faruk Bey hep böyle konuşacak mı?
Demiştim ki, ‘Madem kamuoyunu aldığı ‘çürük raporu’nun sağlamlığına inandıramıyor, gitsin askerliğini yapsın, kendisini de üzmesin, bizi de boşuna uğraştırmasın buralarda.’
Bahsettiğim kişi, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı, aynı zamanda meşruiyeti tartışmalı YARSAV’ın kıymetli başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu.
Ömer Faruk Bey, anladığım kadarıyla, askerleri seviyor.
Siyaset üzerindeki asker görünürlüğünden rahatsız olduğunu hatırlamıyorum.
Mesela, 28 Şubat sürecinin ‘brifingler serisi’ne itiraz etmemişti.
Sırasıyla ‘e-muhtıra’ya, ‘y-muhtıra’ya, bağımsız olması gereken yargıçların kuvvet komutanlarıyla yaptığı gizli-kapaklı görüşmelere, Kocaeli Garnizon Komutanı Korgeneral Galip Mendi’nin terör örgütü zanlılarını cezaevinde ziyaret etmesine de itiraz etmemişti.
Faruk Bey, sadece askerleri değil, anladığım kadarıyla ‘askerliği’ de seviyor.
Fakat, sağlık durumu, çok sevdiği bu işi yapmaktan alıkoyuyor onu.
Biliyorsunuz, yirmi yıl kadar önce bir ‘çürük raporu’ almış, bu raporun sağlam olmadığı, daha doğrusu adına yaraşır bir şekilde ‘çüpçürük’ olduğu iddiası ortaya atılmıştı.
Bir rahatsızlığından dolayı 17 yaşında ameliyat olmuş, kağıt üzerinde 20 yaşında olmuş ‘gibi gösterilmiş...’ 1984 yılında hastaneye yatmış, 1988 yılında taburcu olmuş ‘gibi gösterilmiş...’ Çürük raporu için heyet heyet dolaşması gerekiyorken, dolaşmamış, yahut dolaştırılmamış, bir tek doktorun verdiği raporla yetinilmiş.
Böyle iddialar...
Kamuoyu, Faruk Bey’in, gerçekte askerliğe elverişli olmasa da, bu spekülasyonlara son vermek için, gidip en yakın askerlik şubesine teslim olacağını sanıyordu, daha doğrusu bekliyordu.
Ben de bekliyordum.
DTP Genel Başkanı Nurettin Demirtaş 36 yaşında, eski bakanlardan Bahattin Şeker (üstelik aldığı çürük raporu taş gibi sağlam çıktığı halde) 43 yaşında askere gitmişlerdi.
Faruk Bey henüz 40 yaşında, gencecik bir savcımızdı, pekala gidip kutsal askerlik görevini yapabilirdi.
Bunu yapmadı.
Gitti, ‘sağlam’ bir çürük raporu aldı ve kutsal askerlik görevinden ilelebet muaf tutuldu.
Sevindik.
Sevindik, içimiz içimize sığmadı, coşku duyduk ama, ‘YARSAV Başkanı’ sıfatıyla yaptığı son konuşmaya üzüldük.
Faruk Bey, ‘Ben bir kamu görevlisiyim, siyasi açıklamalar yapmamam, hiyerarşide bağlı bulunduğum kişilere sataşmamam, kendimi siyasi taraf pozisyona sokmamam gerekir’ demiyor da, her fırsatta çıkıp konuşuyor.
Dün de konuşmuş.
Bu kez, AB için hazırlanan Ulusal Program Taslağı’na verip veriştirmiş.
Diyor ki, ‘Taslak yargı bağımsızlığının nasıl yok edileceğinin takvimini ortaya koymuştur. Taslakta YARSAV’ın kapatılmasını öngören ve halen TBMM’de bulunan yasa tasarısının, yargı alanında 2008 yılının dördüncü çeyreğinde atılacak ilk adım olarak öngörülmesi; demokrasi, insan hakları ve AB normlarının içselleştirilemediğinin ve taslakla amaçlananın da AB Müktesebatı olmadığının çok somut bir örneğidir.’
Bu bozuk ifadeli açıklamaya verilecek cevap şu olabilir:
BİR: Sana ne...
İKİ: Ulusal Program Taslağı’nın Avrupa müktesebatıyla çeliştiğine dair somut örneğin nedir?
ÜÇ: Meşruiyeti tartışmalı YARSAV elbette kapatılmalıdır. Türkiye’de yargı bağımsızlığının teminatı, kendisini ‘siyasi parti’ yerine koyan YARSAV mıdır?
DÖRT: Yargı bağımsızlığına bu kadar düşkünsünüz de, 28 Şubat sürecinin brifingler serisine neden itiraz etmiyorsunuz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.