Pişkin mülaaneci ‘kapatma davası’ istiyor
"Pişkin” hafif kalıyor... “Kötü niyetli” demem gerekirdi.
Hem “pişkin”, hem “kötü niyetli”, hem de “kurnaz...”
Bakın, ne yazmış: “Geçen hafta bu sütunda AK Parti hakkında verilmiş kesin mahkeme kararını hatırlatmıştım. Anayasa Mahkemesi, AK Parti’yi ‘laikliğe aykırı fiillerin odağı’ olmakla mahkûm etmiş; ancak cezayı parti kapatma olarak değil, para cezası olarak takdir etmişti. Kapatılmama nedenlerinden en somutu ise ‘şiddet ve cebir’ kullanmamış olmasıydı. Bu karar doğruydu ve bunu desteklemiştik. Hâlâ da aynı yerdeyiz.”
Bu satırların müellifi Ekrem Dumanlı...
Alıntıdan da anlaşıldığı üzere, Dumanlı kardeşimiz, AK Parti’nin “laikliğe aykırı fiillerin odağı” olduğu yargısına itiraz etmiyor/itiraz etmediğini göstermeye çalışıyor. Oysa buna (kapatma davasının görüldüğü günlerde) itiraz etmişti. Bu konuda sayısız beyanı var. Bugün sözlerini “öylesine” yuvarlayarak, AK Parti’nin laikliğe aykırı fiillerin odağı olduğu yargısına (o dönemde) katıldığı sonucunun çıkmasını istiyor ya da sağlıyor...
Peki, neye itiraz etmiş?
Esasında itiraz ettiği bir şey yok... Bilakis, paylaşmış.
Daha doğrusu, bugünkü sözlerinden Ekrem Bey’in Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın iddialarını “paylaşmış olduğu” sonucunu çıkarıyoruz ve çok mutlu oluyoruz. (Bir “laik” olmadıkları kalmıştı. Onu da oldular...) Ama Anayasa Mahkemesi’nin kararını doğru bulmuş. Çünkü AK Parti “şiddet ve cebir” kullanmadığı için, atfedilen cürüm kapatmayı gerektirmiyormuş. Mahkeme “para cezası”yla yetinmiş. Doğrusu da buymuş. (Demek ki “şiddet ve cebir”le ilişkisi belgelenseydi, AK Parti kapatılacaktı. Ekrem Bey de bu kararı çok doğru bulacaktı. Doğru mu anlıyoruz? Evet, doğru anlıyoruz. Fakat arşivler tam tersini söylüyor: Ekrem Bey, yukarıda da söylediğim gibi, kapatma davasının görüldüğü günlerde
yazılarında şiddet ve cebir bahsine girmiyordu. Sadece, “AK Parti laikliğe aykırı fiillerin odağı haline gelmiştir” yargısını eleştiriyor ve durumun öyle olmadığını anlatmaya çalışıyordu.)
Merak ediyorsunuz, bu yazı nereye bağlanacak diye?
Bunu ben de merak ettim, “Ekrem Bey niçin durup dururken AK Parti hakkındaki kapatma davasını gündeme getirdi, niçin cebir ve şiddet bahsini açtı?” diye.
Kendisi söylesin: “Hürriyet Gazetesi’ne iki kez düzenlenen baskın ve bu çerçevede yapılan tehditler, şiddet ve cebir fiilinin tastamam fotoğrafıdır. Bir AK Parti milletvekilinin oraya gelip saçma sapan laflar etmesi ve şiddet övgüsü yapması iktidar partisi için feci bir sabıkadır.”
Şunu demeye çalışıyor Ekrem Bey:
Ey Anayasa Mahkemesi, sen vaktiyle AK Parti’yi “laikliğe aykırı fiillerin odağı” sayıp mahkûm ettin, ancak kapatmadın. Cezayı, “para cezası” olarak takdir ettin. İyi de ettin... Çünkü bu parti şiddet ve cebire bulaşmamıştı. Fakat görüyoruz ki, bugün şiddet ve cebir kullanıyor. Milletvekillerini Hürriyet gazetesine baskına gönderiyor. Şiddet övgüleri yapıyor. Bunlar AK Parti için feci sabıkalar değil midir? (Ekrem Bey, “kapatma davası” istiyor. Kurnaz olduğu için de lafı dolandırıp, eski kararlara atıf yapıyor, “Ben yolunu gösterdim, siz takdir edin” demeye getiriyor.)
Ekrem Bey’in nafile çağrısı gerekli karşılığı bulur mu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı durumdan vazife çıkarıp, bu şiddet ve cebir (!) görüntülerini bir kapatma davasıyla taçlandırır mı, bilmem.
Bu sonuç Ekrem Bey’in hoşuna gider; “Laikliğe aykırı fiillerin odağı olmuş bu parti, gördüğünüz gibi, artık cebir ve şiddet de kullanıyor” şeklinde yazılar yazar; AK Parti’nin kapatılması için elinden geleni ardına koymaz... Hiç kuşkunuz olmasın...
Fakat merakımı muciptir:
Şiddet ve cebiri bu kadar “mesele” yapan Ekrem Bey, sadece şiddet ve cebirle var olmuş (şiddet ve cebiri “siyaset aracı” olarak kullanan) HDP’ye niçin tek laf etmez?
Evet, niçin?
Bu toleranslı yaklaşımın “arka kapı ziyaretleri”yle bir alakası var mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.