‘İç savaş çıkaramadık ateşkes isteyelim’
Kurtuluş Tayiz çok güzel özetlemiş: “PKK, Türkiye’yi kanlı bir iç savaşa sürüklemeye çalıştı ama kendisine verilen bu görevi başaramadığı için şimdi yeniden ateşkes talep ediyor. Bu ateşkes talebinde Brüksel’in PKK üzerindeki etkisini de gözardı etmemek lazım.”
Brüksel, “derhal ve koşulsuz ateşkes” diyordu, öyle ya.
Kimi AB ve ABD yetkilileri de “ateşkesin sağlandığı (eski) koşullara” dönülmesi gerektiğini öğütlüyordu.
Demirtaş da yelkenleri indirmiş, “Diyaloğa açığız. Her şeyi konuşabiliriz. Yeter ki masaya oturalım” diye “anlayışlı” açıklamalar yapıyordu.
Demirtaş’a şunu sormak lazım:
Her şeyi konuşabilirdiniz, diyaloğa açıktınız da, 7 Haziran sonrasındaki afranız tafranız neydi öyle?
Dolmabahçe’de hasbelkader kurulmuş “masa”yı devirip kaçmanız yetmiyormuş gibi (“Bu mutabakat Kürtlerin aleyhinedir, çözüm süreci bitmiştir” diye üst perdeden atıp tutuyordunuz), silah bırakma kongresini “Öcalan’ın salıverilme şartına” bağladınız.
Durmadınız... Kandil’den gelen “HDP kendi kendine gelin güvey oluyor” fırçası üzerine “Bu AKP’yle konuşabilecek bir şey kalmamıştır” fetvası verdiniz.
Durmadınız... Devrimci halk savaşını başlattınız.
Durmadınız... “Kobani” üzerinden iç savaş provaları yaptınız...
Hazır yeri gelmişken, Kobani bahanesiyle “kitlenizi” yani militanlarınızı sokağa döküp 53 Kürt vatandaşını katlettirdiğinizi, en esaslı “iç savaş provası”ndan örnekler sunduğunuzu, sonra da elinizin kanıyla “Türkiye Türklerindir” sofrasına oturup “barış, kardeşlik, demokrasi” diye ahkâm kestiğinizi hatırlatalım. (Bu durumu Cumhuriyet savcılarının da hatırlaması gerekiyor: “İç savaş çıkarmak ve toplu katliama neden olmak” suçlamasıyla hakkınızda açılacak ceza davası, “Bu ülkede hukuk var” yargısını güçlendirecektir.)
Durmadınız... “AKP devletiyle müzakere olmaz” dediniz.
Durmadınız... Devletin Silvan’da “askeri baraj” yapımına giriştiğini, asıl amacının gerillanın geçiş yollarını kapatmak olduğunu söylediniz. “Gerilla dedikleriniz son tahlilde eli silahlı teröristlerdir. Niçin ellerini kollarını sallayarak ortalıkta dolaşsınlar ki?” sorusuna ise cevap vermediniz. Üstelik “AKP devleti askeri baraj yaptığı için, biz de ateşkesi bitiriyoruz” diyen Cemil Bayık’ın açıklamalarına balıklama atladınız; “Evet, bugün itibariyle ateşkes sona ermiştir” diye kafa salladınız.
Durmadınız... Bütün diyalog kanallarını kapattınız: Bu AKP’ye sivil bir anayasa yaptırmayacaktınız... Erdoğan’ı başkan seçtirmeyecektiniz. Yerel yönetimleri güçlendiren ve “özyönetime” kapı aralayan anayasa değişikliğine onay vermeyecektiniz. AKP’yle hiçbir ortak çalışma içinde yer almayacaktınız... AKP’li hiçbir koalisyona “evet” demeyecektiniz... AKP’nin patronajındaki bir hükümete içeriden ve dışarıdan destek vermeyecektiniz...
MHP’yle bile yürüdünüz, AKP’yle asla. (PKK’lıların cenaze törenine katılıp, “Böyle şehitlik hepimize nasip olsun” diyen Sırrı Süreyya Önder, “AKP şart değil. ‘Çözüm süreci’ konusunda MHP’yle yürürüz” diyordu.)
MHP’yle bile koalisyon kurardınız, AKP’yle asla.
Bahçeli’nin Başbakanlığına bile razı olurdunuz, AKP’li birinin Başbakanlığına asla.
Şimdi, “Ateşkes ilan edelim, 20 Temmuz öncesine dönelim” diyorsunuz.
20 Temmuz öncesi “şartlarının” kıymetini bildiniz mi ki, yeni bir fırsat istiyorsunuz?
Kurtuluş Tayiz’in de söylediği gibi, “Silahları susturmak isteyenin elini tutan kimse yok; PKK elini tetikten çekmek istiyorsa çeksin, ateşkes ilan etmek istiyorsa etsin. Ankara’nın ciddiye alacağı tek açıklama PKK’nın silahlı unsurlarını Türkiye’nin dışına çıkarması ve silahsızlanması olabilir. Bundan başkası eskiye dönüş olur ki, onun da Türkiye’ye nasıl kanlı bir fatura çıkardığını artık hepimiz biliyoruz.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.