Zırlamalarınız kabak tadı verdi
Hürriyet gazetesinin bir yayınını protesto eden kişiler, o arbedede kötü bir iş yaptılar, giriş kapısındaki camı kırdılar. Olayın ayrıntısını basından izlediniz...
Bu konudaki düşüncemi, bir televizyon kanalında dile getirmiştim.
Protesto demokratik haktır.
Hürriyet’in yayınını fevkalade tehlikeli ve çirkin (hatta kötü niyetli) bulan vatandaşlar, demokratik haklarını kullandılar. İyi de ettiler. Keşke birkaç yüz kişi değil de, binlerle ifade edilen bir kalabalık yığılsaydı gazetenin önünde ve “Bu nasıl yayıncılık ey Hürriyet!” diye haykırsaydı.
Cam kırma işine gelince...
Bakın bu yanlış oldu.
Bu durumu katıldığım televizyon programında da eleştirmiştim, şimdi de eleştiriyorum.
Fakat birader artık gına geldi... Olayın üzerinden kaç gün geçti, hâlâ Aydın Bey’in camını konuşuyoruz.
Daha doğrusu, “konuşuyorlar...”
Bu konuda, hiç yazılmadıysa, en az 100 yazı yazıldı. Yüzlerce açıklama yapıldı. Binlerce kınama bildirisi yayınlandı. Bütün siyasi partiler, bütün meslek kuruluşları, bilumum sivil toplum odakları, hatta illegal örgütler Aydın Bey’in camıyla dertlendi... CNN Türk hadisenin vuku bulduğu gün, 8 saat kesintisiz yayıp yaptı. Bir Sedat Ergin aldı mikrofonu, bir Coşkun soy isimli şahıs, bir Cüneyt adlı kişi, bir Şirin adlı militan... “Cam da cam” diye zırlayıp durdular.
Bitti mi?
Dünya ayağa kalktı.
Daha doğrusu, dünyayı ayağa kaldırdılar.
Harici ve dahili meslek kuruluşlarından kınama cümleleri aldılar. Gazetelerine geçmiş olsun turları düzenlettiler. Avrupalı parlamenterlere gittiler. AB yetkililerinden ricada bulundular. Devlet adamlarından görüş istediler... Bütün bu faaliyetler kalemini süsleyerek gazetelerinde yayınladılar.
Bitti mi?
Biter mi hiç?
Hazır ellerine rezalet çıkarma fırsatı geçmiş. Kaçırırlar mı? Olayı bu defa “basın özgürlüğü” çerçevesinde görücüye çıkardılar ve bir posta da oradan gittiler; demeçler, kınama bildirileri, “basın özgürlüğü tehlikede” tezviratları...
Bitmedi.
Bir de “düşman” buldular: AK Parti Milletvekili Abdurrahim Boynukalın... Yüzlerce haber de Boynukalın için yaptılar... Bu arada düşük ahlaklı biri çıktı, “Abdurrahim Boynukalın beni tehdit ediyor. Oysa benim mangal gibi yüreğim var, salın gelsin hele” diye berbat ve rezil yazılar döşendi, pısırık haline bakmadan... Aynı şahıs, “Star gazetesine konulan bomba ve Murat Sancak’a yapılan suikast mizansendir” demeye getiren yazılar yazmış bir ahlaksızdır. Bu da bu şekilde kayıtlara geçsin.
Bitmedi. Bitmeyecek...
Mangal gibi yüreğe sahip şahıs ve diğer ahlaksızlar “cam” konulu tezviratlarına devam edecekler.
Nitekim ediyorlar.
İstihbar ediyoruz ki, konuyu uluslararası yayın kuruluşlarının gündemine taşımışlar. Hem de “Türkiye’de basın özgürlüğü” başlığı altında.
Dün bir Hollanda televizyondan röportaja geldiler.
Konu “Türkiye’de basın özgürlüğü...”
İlk soru ne dersiniz?
Ne olacak? Hürriyet gazetesinin kırılan camı...
Muhabir hanım, Erdoğan nefretiyle kafayı yemiş gazetecilerden derlediği bir dizi soruyla birlikte, “cam” meselesini sordu. Bunu nasıl karşıladığımı öğrenmek istiyorlarmış. Nasıl karşıladığımı ve yapılan ahlaksızlıkları anlattım. Anlattıklarımdan hoşlanmadılar ama hoşlanacakları şeyi diğer meslektaşlarımızdan duyup öyle gelmişlerdi.
Bu yazı da o röportajdan neşet etti zaten...
Daha doğrusu şu: “Cam” sorusuyla karşılaşmasaydım, bu yazıyı yazmayacaktım, arkadaşların “zırlamalarını” nisyana terk edecektim.
Fakat “artık yeter” diyorum.
Hakikaten yeter!
Kabak tadı verdiniz ve fena halde bıktırdınız.
Size bir “cam”a patlayan o “rezil haber”inizin nelere yol açtığını, ülkenin başına hangi gaileleri sardırdığını hiç düşünüyor musunuz? Arada sırada empati yapıp “Ne şerir adamlarmışız yahu!” diyor musunuz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.