Jiletçilerle mücadele eden kahraman gazete
Jiletçi saldırısına uğrayan o utanmaz herif, bırakın uyduruktan da olsa “geçmiş olsun” mesajı yollamayı, “bunlar hep mizansen” demeye getiren yazılar yazdı.
Her sabah elinin kanıyla yazıya kalkışan Ertuğrul Özkök de benzeri şeyler yazdı: Bunlar hep mizansen... “Benim esasında gazetecilik yapmam yasaklanmalı. Çünkü Ahmet Kaya ve Hrant Dink benim eserim... Sokağa çıkmam bile yasaklanmalı” demesi gereken Ertuğrul Özkök...
Star’a tahrip gücü yüksek bomba atıldı...
Murat Sancak’ın aracı kurşunlandı...
Faillerin bulunamamış olması, “Bunlar hep mizansen” değerlendirmesi yaptırıyor Hürriyet’teki arkadaşlara. Akif Beki de ikidir yazıyor: Bunlar hep mizansen... Açıkça yazmıyor da, “demeye getiriyor...” Niçin o koroya katıldığını bilmediğim Akif Beki... Kime neyi kanıtlaması gerektiğini çözemediğim Akif Beki... Hangi ihtiyaca binaen “halet” değiştirdiğini anlayamadığım Akif Beki...
Bu kadar çok çalışanı “demeye getirir” de, hiçbir netameli dönemde “hak”tan yana tutum takınmamış ve hep bir ajandaya göre hareket etmiş Aydın Doğan geri kalır mı? Jiletçi saldırısına uğrayan adamını ziyaret ettikten sonra, uzatılan mikrofonlara yüz kızartıcı açıklamalarda bulundu; “Star’a yönelik saldırılar mizansendir” demeye getiren laflar etti. Hiç utanmadı.
Bir şeyi “demeye getirdiğinizde”, o şeyin nasıl anlaşılması gerektiğini de söylemiş oluyorsunuz. Üstelik çirkin bir dil bu... Telmihlerle, göndermelerle, imalarla örülmüş ama “sinik” bir hesapçılığı yansıtan rezil bir saldırı dili.
Ertuğrul Özkök’e göre, şimdiye ortalığı yıkmamız ve bu saldırılardan türeyen “mağduriyeti” dillendirmemiz gerekirdi.
Bu pişkin elemana şunu söylemek gerekir: Çok dillendirdik de, dönüp bakmadınız muhteremler... Günlerce yayın yaptık, yüzlerce köşe yazısı ve yorum paylaştık, onlarca televizyon oturumu düzenledik... Bazen ricayla, bazen sitemle, meslektaşları, basın kuruluşlarını, sivil toplum örgütlerini “dayanışmaya” çağırdık ama hiçbiriniz ilgilenmedi, ilgilenmediniz... İlgilenmediğiniz gibi, “Bunlar hep mizansen” demeye getiren rezil yazılar yazdınız. Tarafınızdan gönderilmiş bir geçmiş olsun mesajı hatırlamıyoruz. Kırılan camınıza gösterilen siyasetçi ilgisinin binde birini görmedik. “İç ve dış müstevliler”den herhangi bir açıklama gelmedi. Amerikan Büyükelçiliği twitterdan mesaj yayınlamadı. Sendikasından cemiyetine, konseyinden platformuna, maalie, “susmayı” tercih ettiniz. Kılıçdaroğlu’nu da göremedik o süreçte.“Cumhurbaşkanı Erdoğan, niçin Ahmet Hakan Coşkun konusunda sessiz” diyen Kılıçdaroğlu da özenli “sessizliğini” korudu.
Star’a yönelik “eylemlerin” (Doğan Medya Grubu’nun hoşuna gitsin diye “eylemleri” nitelemesini kullanıyorum) failleri neden bulunamıyor, bilmiyorum.
Polis değilim.
İstihbaratçı değilim.
Devlet muhbiri değilim.
Dolayısıyla, bir tahminde bulunamam.
Uğur Mumcu cinayetinin failleri de bulunamadı.
Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Bahriye Üçok... İsimleri çoğaltabiliriz.
Faillerin bulunamamış olması, bu cinayetleri “mizansen” kılmıyor.
Bu isimlerin (ve tabii Murat Sancak’ın) talihsizliği, jiletçi saldırısına uğramamış olmaları belki de.
Kimliğinizi, kalitenizi, değerinizi, biraz da “hasmınızın” niteliği belirler. (Ben, çift patlamalı suikast mermisi kullanan “jiletçi” duymadım. Star’a atılan bomba ve Murat Sancak’ın kurşunlanması bir psikopat vakası olsaydı, polis “şıpın işi” bulurdu failleri, hiç kuşkunuz olmasın.)
Hürriyet ailesi bıraksın, “bunlar hep mizansen” diye “kötü komplo ürünü” bile sayılmayacak üstün değerlendirmelerde bulunmayı da, “Biz ne halt ettik de, jiletçilerin hasmı haline geldik?” sorusunu sorsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.