Orada ne oluyor?
Orası. Yani Gülen camiası. Amiral gemisinin kaptanı değiştirildi. Ekrem Dumanlı. Şekli istifa, ama orada işler öyle olmaz, “Şunu yap” denilir, herkesin dengi hazırdır, yola koyulur. “Şunu yap” usulü, bazen herkesin hiçbir yerde kalıcı olmadığını anlatmak için “terbiyevi” çerçevede uygulanır, kimi zaman da, olumlu bulunmayan davranışları sebebiyle “te’dibi” çerçevede.
Ekrem Dumanlı için hangisi olmuştur, henüz bunu okuma imkanına sahip değiliz. Ama Dumanlı’nın, son yaşanan süreçte Camia’nın “En militan yüzü”nü temsil ettiği biliniyor. Acaba Camia bu yüzden memnun muydu? Burada sorun mu çıktı? İlk akla gelen soru bu.
İkincisi Dumanlı Zaman’ın genel yayın yönetmeniydi. Gazetenin yoğun siyaset günlerinin yaşandığı bir zamanda benimsediği siyaset dili, bizatihi Zaman okurları tarafından çok yadırganmış olabilir. Bunun sahadaki Camia temsilcileri tarafından yukarılara kaygı ile yansıtılması mı Dumanlı’yı topun ağzına getirmiştir?
Üçüncüsü, Camia, dışarıdan bir bütün halinde görülse bile, mevki - makam - riyaset tutkularının insanın bulunduğu her yerde ilişkileri sarsma riski bulunduğu gerçeği dikkate alındığında burada da, etkili olabileceği kuşkusuzdur. Acaba böyle bir etken mi devrededir?
Bunların cevabı önümüzdeki günlerde billurlaşacaktır.
Ben bu vesile ile bir kere daha Camia’nın, asla taşıyamayacağı bir “savaş yükü”nün altına sokulduğu değerlendirmemi tekrarlayacağım. Bunu hep söyledim: “Mutfak bütçesinden para ayırıp öğrenci bursu veren kadınlara bu savaş yükünü taşıttırmayın” dedim. Eminim Ekrem Dumanlı, yazılarına yansıyan savaş dilini bugün okusa, kendisini tanıyamayacaktır. Bu tür yazıların tek gerekçesinin Erdoğan’ın dili olması da sorgulanmalıdır. Çünkü Erdoğan’ı oraya getiren de Camia’nın misyon savrulması içine girmiş olmasıdır.
2014’ün 23 Kasımında, ardından 25 Kasım’da “Caima ile çözüm süreci imkanı”nı değerlendirdim.
23 Kasım’da şunları yazmışım:
“Belli ki, yaşanan gerilim herkesi derinden etkileyecektir.
Sorun iktidarı etkiliyor, Camia’nın müessir olduğu toplum kesimlerini etkiliyor ve belli ki İktidar ve Camia ile şu veya bu şekilde ilişkide bulunan tüm dini camiayı etkiliyor. Meselenin konuşulmadığı bir ortam yok, desem yanlış olmaz.
Şöyle bir soru üzerinde düşünmenin zamanı geldi mi, ya da ne zaman gelir, diye bir cümle kurmak istiyorum:
- Acaba Hükümet, Camia için de bir çözüm süreci düşünür mü?
Bu soruyu Camia açısından sormak da mümkün:
- Acaba Camia, Hükümet bizim için de bir çözüm süreci geliştirse gibi bir beklenti içinde midir?
25 Kasım’da ise şunları yazmışım:
“Camia’nın yürüttüğü “Erdoğan karşıtlığı” en içerdeki kemik bağlıları etkileyebilir. Onlar için, Camia ile problemli olmak, Erdoğan’la savaşmak için yeterli olabilir. Ama yine Camia etrafında olmakla birlikte, onu bir iyilik ve hizmet hareketi olarak görenlerin, “Erdoğan karşıtlığı”na hemen angaje olmaları mümkün olmayabilir. “Erdoğan’la neden savaşmalıyız?” sorusunun cevabını bulmak kolay olmayabilir çünkü. Erdoğan döneminin Camia’ya kazandırdıklarına baktıklarında, evet belki, “Haşhaşin vs” gibi hakaretleri ilk anda içlerine sindiremeyebilirler ama, bunca savaş dilini neden hak ettiğini de içlerine sindiremeyebilirler. Ben şu anda Camia çevresinde bu yadırgamadan yola çıkarak araya mesafe koyan çok insan olduğunu biliyorum.”
Bugün gelinen noktada “Fethullahçı Terör Örgütü Davası” gibi durumlar ortaya çıktı.
Bilmiyorum bugün nasıl bakıyordur Camia sürecin gelişme seyrine?
“Kıran kırana savaşa devam” durumu mu söz konusudur? Devlet veya Hükümet nasıl bir sonuca doğru gidildiği kanaatindedir?
Ya da hala “Çözüm süreci” gibi bir şey üzerine konuşulabilir mi?
Ekrem Dumanlı’nın istifası bana göre bir sancının ürünüdür. Üstelik ciddi-etkin tedavi olmadığı takdirde kolay dinmeyecek bir sancının...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.