Haşmet Babaoğlu

Haşmet Babaoğlu

Stres!

Stres!

Nasıl yalandan bir kavram...
İnsana hem gerçeğin ta kendisiymiş gibi geliyor, hem de bütün gerçeklerinden kaçmasını sağlıyor.
Anladınız, değil mi? 
"Stres"ten söz ediyorum.
Mesela...
İşimiz ve ilişkilerimiz tel tel dökülüyordur; her şeyi berbat etmişizdir, bütün seçimlerimiz yanlış, bütün sorumluluklarımız yük olup çıkmıştır.
Artık sadece ruhumuz değil, bedenimiz de bu duruma isyan etmektedir.
Fakat "kötü hal"imizin nedenini sorsalar, cevabımız hazırdır: "Stresten işte!"
Hadi başkasına öyle söylenir, nezaket fazla uzatmamayı gerektirir, anladık.
Peki kendimize de aynı yalanı söylemek niye?
Oysa stres belirtidir; içine düştüğümüz durumun sonucudur.
Strese kaderden payımıza düşmüş bir talihsizlik veya hiç hesapta olmayan bir baskıunsuru gibi davranmak olacak şey midir?
Sonuçta ne oluyor? Hiç!
Kaça kaça ömrümüzü tüketiyoruz. 

***


Ruh hallerimize, sıkıntılarımıza, hayal kırıklıklarımıza verdiğimiz bu isimler, bilimsel kılıflara bürünmüş bu bitmez tükenmez tanımlamalar bizi öyle sarıp sarmalamış halde ki, "dışarıda" bir hayat olduğunu unutuyoruz.
Biz, dediğim...
Berbat hayatına azıcık olsun çeki düzen veremeyen; koşullara köleliğini parlak lafların ardına saklayan günümüz insanı...
Problemlerine verdiği adlarla oyalanıyor: Stres, früstrasyon, depresyon, endişe bozukluğu, vd. 
Her ad, her tanım beraberinde yeni davranış önerileri getiriyor.
Hans Blumenberg'in muhteşem ifadesiyle "hepsi bizi tatminsizliğimizin tam ortasındabaşarıyla yönetiyor." 

***


Yazıya başlamadan az önce bir telefon konuşması yaptım.
Telefondaki arkadaşım "Çok stres var, hasta olursak şaşırmam" deyince...
Durdum.
Kısa bir suskunluğun ardından "Hayır!" dedim; "Çok kötülük, çok şerefsizlik, çok yalancılık var!"

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Haşmet Babaoğlu Arşivi