Değer mi Taha Bey?
Erdoğan nobran, sert konuşuyor, geriyor... Böyle giderse bir iç savaş çıkabilir.
Bunun, “sorumluluk” gereği söylenmiş bir söz olduğunu düşünelim.
Ben böyle olduğunu düşünmek istiyorum.
Ülkesi için kaygılanan, “demokratik kazanımlar”ın berhava olmasından korkan, dahası “kardeş kavgası” istemeyen hemen herkes böyle düşünür.
Fakat ben, uyarıların “sorumluluk” duygusundan kaynaklandığı kanaatinde değilim.
Mehmet Bekaroğlu gibilerin samimiyetine nasıl inandırabilirsiniz?
Ki, “iç savaş” tehlikesine dikkat çekmişliği vardır ve kalıbının adamı değildir. Kötü ve dedikoducu bir insandır.
Murat Belge gibi, Mehmet Altan gibi, Hasan Cemal gibi, Selahattin Demirtaş gibi figürlerin, gerçekten de sorumluluk duygusuyla kalkıştıklarına nasıl inandırabilirsiniz?
Sorumluluk duygusuyla kalkıştıkları için mi, Erdoğan’dan kurtuluşu iç savaş şartına bağlıyorlar?
Efendim, Erdoğan geriyor... Sert konuşuyor... Kutuplaştırıyor... Böyle devam ederse...
En son değerli Taha Akyol’dan okuduk: “Böyle devam ederse...”
Elbette değerli Taha Akyol da kutuplaşmadan şekvacı ve “böyle devam ederse bir iç savaş tehlikesinin ihtimal dahilinde” olduğunu söylüyor.
Kendisinden dinleyelim: “Telaffuz etmekten bile içtinap ederim ama ben de o endişeyi taşıyorum. Çok vahim olur. Allah korusun Türkiye, Suriye’den kötü olur. Uzun süre böyle devam ederse nereye gider bu? Ben 2010’a kadar destekledim AKP’yi. Sonra otoriter kutuplaştırıcı ve çatışmacı bir dil kullandığı için eleştirdim. Bu toplum kutuplaşa kutuplaşa nereye gider? Allah korusun çok kötü bir yere gider. Dilin, kime hitap ediyorsa onu öfkelendirmeden, düşünmesine sağlayacak bir makuliyette olması gerekir.”
Burada anahtar ifade, “Uzun süre böyle devam ederse” cümlesi...
Soru şu:
Daha önce nasıl gidiyordu ya da devam ediyordu ki, bugünkü gidişattan endişeleniliyor? Dahası, bugünkü gidişatı belirleyen tek şey, Erdoğan’ın tavrı mı? Düne kadar desteklenen parti “kutuplaştırıcı ve çatışmacı” bir dil kullandığı için mi biz bugün bu tehlikeyi (iç savaş tehlikesini) kapımızda bulduk? Sadece bu mu?
Değerli Taha Akyol’u endişelendiren, Erdoğan’ın kutuplaştırıcı dili...
Bunu anladık...
Peki, bu “dil”e (nerden bakarsanız bakın, bir savunma dilidir bu) icbar eden siyasal (hatta psikolojik) tutuma niçin “sorgulayıcı” nazarla bakmıyor?
Mütemadiyen Menderes’in akıbetiyle korkutulan, mezarına bevledilen, “Yezit” ve “Firavun” diye aşağılanan bir siyasetçinin geliştirdiği savunma dili mi toplumu geriyor?
Değerli Taha Akyol, düşüncesinin “haklılığını” göstermek için geçmişten örnek veriyor... Daha doğrusu, bir “günah”ın (60 darbesinin) sorumluluğunu “mağdurlara” yıkarak, AK Parti analizlerinde ne kadar isabetli olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Okuyalım: “Bakın Demokrat Parti, 24 Anayasası’na göre iktidara geldi, meşru bir biçimde iktidara geldi ama 24 Anayasası kuvvetler birliğine dayanıyordu ve Demokrat Parti kuvvetler ayrılığına geçme yoluna gitmedi hatta kuvvetler ayrılığını bile savunmadı.”
Demek ki neymiş?
Demokrat Parti’nin günahı, “kuvvetler ayrılığı”nı ikame etmemesiymiş.
Mustafa Kemal Paşa bunu ikame etmemiş, İsmet Paşa etmemiş... Memleketi kuvvetler birliği ilkesine göre 27 yıl boyunca mis gibi yönetmişler; başlarına “darbe” ve “darağacı” gibi sevimsiz işler gelmemiş... Çünkü anayasaya uygun davranmışlar... Ama Menderes “Anayasaya uygun” davrandığı için “suçlu” görülmüş ve asılmış.
Buradan şunu anlıyoruz:
Menderes’in sorumlu tutulduğu konularda, tek parti yöneticileri sorumlu tutulamaz.
Bu cümleden olarak, Erdoğan’ın “savunmacı” dili iç savaş nedenidir, ama muhaliflerin aşağılayıcı “tahkir dili” muhalifliğin bir gereğidir ve de son derece “meşru”dur.
HAMİŞ:
Değerli Taha Akyol da “AKP” diyenler kervanına katılmış. Düne kadar “AK Parti”ydi. Yolları ayırınca, hitabını da değiştirdi. Koskoca adamın tamah ettiği şeye bakın... “Ayıp” diyeceğim ama gerek yok. “Değer mi Taha Bey?” diyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.