Yemin krizi: Zana’dan öte...
Meclis’te 550 kişiye tekrarlatılan yemin metnini bir de burada yazılı görelim.
“Devletin varlığı ve bağımsızlığını,
vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
Bu yemin metninin bir kere edebiyatı bozuk. Oradan başlayalım. Meclis’te yemin törenini yöneten Baykal bile “Gerekirse yemin daha düzgün yazılabilir. Çünkü çok parlak bir yemin metni değil. Dili, grameri, içeriği iyi değil. Bu, anayasada ele alınacak konulardan birisidir” diyor. “İnanıyorum ki, o yemin metninden rahatsız olan birçok milletvekili
bulunuyor” diyor.
“Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma” gibi 100 yıl önce getirilen ve bugün pek çoğu, kendini Atatürkçü olarak tanımlayanlar tarafından bile “çağdışı” bulunan bazı yaklaşımlara bağlı kalma yemini ettirmek, ancak arkasında darbe gücü bulunan bir ekibin dayatacağı bir durum olabilirdi, 1980’lerde bu dayatma yapıldı, ama aradan 35 yıl geçti ve hala milletin vekilleri, Meclis’i lağveden gücün anayasasındaki yemini tekrarlamak zorunda bırakılıyor.
“Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma” diye bir ifade de bugün artık garabet niteliği kazanmış durumda. Çünkü mevcut anayasanın adı, 12 Eylül anayasası, yani darbe anayasası, yani üzerinde defalarca oynanan, 180 maddesi değiştirilmiş, hala da köklü değişikliğe ihtiyacı bulunduğu ifade edilen bir anayasa bu. Hani bunun nesini korumaya yemin edeceksiniz, diye sormak bile mümkün.
“Büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim...” cümlesi... Bir kere daha Leyla Zana eylemiyle gündeme gelen cümle.
Birilerimiz Leyla Zana’yı “Gene mesele çıkardı” yaklaşımıyla değerlendiriyoruz. Partisi bile çok sahiplenmemiş gözüküyor. 1991’de de kürsüden indirilmişti. “Hala uslanmadı” diyenlerimizin bile bulunduğunu düşünebiliriz.
Bu cümleyi değiştirdiği için Leyla Zana’ya kızanlarımız herhalde onun “Türk milletinin büyüklüğünü kabul etmediği” varsayımından hareket ediyorlardır.
Oysa bana göre olay, Türk milletinin büyüklüğünü kabul etme-etmeme olayı değildir.
Diyelim böyle bir yemin metni Kuzey Irak Kürt bölgesinde Türkmenlere ya da Araplara “Büyük Kürt milleti önünde and içerim” diye okutulmuş olsaydı, yine sorun olurdu ve orada da sorun, Kürt milletinin büyüklüğünü tartışıyor olmaktan kaynaklanmazdı.
Sorun, bir Kürd’e, üstelik etnik bilinci siyasi hüviyet kazanmış bir Kürd’e, Kuzey Irak’ta ise Türkmen veya Araplara, “Büyük Türk milleti veya Büyük Kürt milleti önünde” ant içirilmesidir.
Buradaki ifadeyi sorun haline getiren husus, sadece bizde Kürtlüğün, Kuzey Irak’ta Türkmenliğin ya da Araplığın aidiyet bilincinin siyasi hale gelmesinden ibaret değildir.
Burada mesele, anayasayı o gün yapan kudretin, “hakim etnisite” adına “hakimiyet vurgusu yapma” ihtiyacı duyarak yemin metnine bu ifadeyi koydurmasıdır.
Bu ifadenin psiko-sosyal zemininde de Cumhuriyet’in farklı etnisiteleri Türklük ortak paydasında bilinçlendirme arayışı vardır. Hatta o arayış istenen sonucu vermediği, aksine, siyasi kürtçülük hareketi terör boyutuna tırmanıp kitleleri etkilediği için bir tür duygusal te’dip hamlesi söz konusudur.
Bu sebeple bu reaksiyonlar olacaktır.
Zana’nın “Türkiye milleti” ifadesi de tıkanmışlığın ürünü içi boş bir klişedir.
Gereken ne: Yeni anayasa ve yemin için de yeni düzenleme. Belki yeminsizlik. Zana o yemini etseydi ne olurdu, HDP’liler yemin etti de ne oldu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.