Sapıklarım
İnternetin denetimsiz ortamına güvenip bol keseden ‘küfürname’ döşeniyorsunuz, kendinizce ‘vatan hizmeti’ yaptığınızı düşünüyorsunuz, iyi de ediyorsunuz ama, artık ne bana, ne de ‘denetimsiz’ sandığınız bu ortama güvenin.
Şimdiye kadar zahmete girmiyordum.
Serserilerle uğraşacak ne zamanım, ne takatim vardı.
Bundan sonra yazdığınız küfür mektuplarıyla, ben değil, doğrudan ‘hukuk dairesi’ ilgilenecek.
Derdinizi Cumhuriyet Savcılarına anlatırsınız artık...
Hem, azıcık delikanlı olun yahu...
Bakın ben apaçık ortadayım: İsmim, cismim, adresim belli.
Siz de ortada olun; ettiğiniz küfürlerin altına kimliğinizi, adresinizi, ne iş tuttuğunuzu yazın ki, ne kadar delikanlı ve ‘cesur yürek’ olduğunuzu anlayalım.
Naçizane, bir-iki de küçük tavsiye:
Dünya sizden, CHP’den, ‘CHP medyası’ndan, Aydın Doğan’dan, Aydın Doğan’ın kapital tercihlerinden ibaret değildir.
Niçin aynı celadetle CHP medyasından da hesap sormuyorsunuz?
Bakın, ‘darbeci örgüt’ hakkında tek kelime yazmıyorlar.
Baykal’ın borsa oyunuyla ilgili tek satır yok.
Hilton meselesi yok.
POAŞ meselesi yok.
Dağıtım tekeli meselesi yok.
Hangi yabancı vakıftan CHP’ye para aktarıldığı yok.
Kanal 7 için Almanya’da ‘bağış turu’na çıkan Doğan Grubu çalışanıyla ilgili en ufak bir serzeniş yok...
Toplumsal histeriyi ‘vatanseverlik’, şiddetle bastırmayı ‘ilericilik’, başkalarına söz hakkı tanımamayı ‘demokrasi’ zannediyorsunuz; okuduğunuz mevkutelerden etkilendiğiniz aşikar.
Bu ‘faşizm’dir tosuncuklar.
Herkes sizin gibi düşünmek zorunda değil... Herkesin bir görüşü, her görüşün kendi içinde bir saygınlığı vardır. Herşeyin en doğrusunu, en güzelini siz bilecek değilsiniz.
Başkaları da en az sizin kadar bilgili, donanımlı, vukuf sahibi olabilir ve haddizatında böyle olması da gerekmektedir.
Daha da önemlisi, herşey ‘siyah-beyaz’dan ibaret değildir. Her toplumda farklı renkler, farklı sesler, farklı görüşler olabilir. Olmalıdır da. Türkiye Cumhuriyeti, anayasasında da belirtildiği üzere, ‘laik demokratik hukuk devleti’dir ve farklılıklar hukuk güvencesi altına alınmıştır.
İsmet Paşa’nın devr-i istibdadında yaşamıyoruz; ‘katılaştırılmış tektip toplum’ düşüncesi, faşizan bir proje olarak tarihte kalmıştır ve biz bugün beğenseniz de, beğenmeseniz de, farklılıklarımızla, karşıtlarımızla birarada yaşamak zorundayız.
Beğenmediğiniz fikirler olabilir.
Bunları saygıyla karşılamak zorundasınız.
Küfürle, hakaretle, tehditle kimseyi görüşünden vazgeçiremezsiniz.
Bu satırların yazarından hoşlanmıyorsanız, okumazsınız.
Okumayın da zaten.
Sevdiğiniz, beğendiğiniz yazarları okuyun.
Özdemir İnce’yi, Ruhat Mengi’yi, Mustafa Mutlu’yu okuyun. Mustafa Dolu da olabilir.
Okurken de hazır kalıp yargılardan kaçının, bazı konuların ‘tekil bakışla’ kavranamayacak boyutları bulunduğunu/bulunabileceğini düşünün.
Mesela, bazı darbelerin ‘iyi’, bazı darbelerin ‘kötü’ olduğu düşüncesinden uzak durun.
Her darbe kötüdür.
Demokratik normale müdahale, hangi ‘kutsal gerekçe’lerden kaynaklanırsa kaynaklansın, kötü bir şeydir ve ülkeyi geriye götürmüştür. Azıcık kafanızı kullanın.
Eşek geldiniz, bari eşek gitmeyin...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.