Bu sahte okey ne konuşup duruyor?
Meslek büyüğümüz Oktay Ekşi, Silivri Cezaevi önündeki “Can Dündar nöbeti”ni tamamladıktan sonra, RS FM’deki canlı yayına bağlandı ve açtı ağzını yumdu gözünü: “Rezil, iğrenç, ahlaksız...”
Bu arada belirtelim:
RS FM, Türkiye’de yayın yapan ve Rusya’nın doğrularını seslendiren bir radyo kanalı...
Şunu demeye çalışıyorum: Türkiye’de basın özgürlüğünden şekvacı Oktay Ekşi, Türkiye’de apaçık Rus politikalarını savunan bir radyo kanalı bulunduğunu ve rahatça yayın yapabildiğini, kendisinin de bu kanala bağlanıp “terbiyesizce” laflar edebildiğini, böyle bir özgürlüğe sahip olduğunu göz ardı etmesin.
Bir de tersinden bakalım: Biz, açıkça Türkiyecilik yapan bir Rus radyosuna bağlanıp Putin hakkında ileri geri konuşsak; “rezil, iğrenç, ahlaksız” gibi lafları peş peşe sıralasak... Ne olur?
Böyle bir şey olabilir mi?
O radyo yayınına devam edebilir mi?
O radyonun Yavuz Oğhan muadili anchormanları hayatta kalabilir mi?
Konumuza dönelim:
Oktay Bey, basına yönelik baskılardan şikâyetçi...
Eskiden böyle olmadığını söylüyor... Eskiden de, siyasi iktidarla basın arasında problemler varmış; Menderes döneminde örneğin, basın mensupları dava tehdidiyle susturuluyormuş ama hiçbir dönemde, bugünkü ölçülerde bir “ahlaksızlık” görülmemiş.
Mikrofonu uzatalım, kendisi anlatsın: “Rezil bir dönem. Böyle bir baskı Demokrat Parti iktidarında bile yaşanmadı. İlişkiler böyle iğrenç ve ahlaksızca değildi. Eskiden de şikâyetçiydik. Eskiden de yargılanırdık ama mahkemeye sevk edilenin durumu üç aşağı beş yukarı belliydi. Üç ay, dokuz ay hapse atılıyorsun, para cezasına çarptırılıyorsun. Bedelini biliyorduk. Eski dönemde iktidar basın ilişkisi belli bir ahlaki zemine dayanıyordu. Kızgın, haksız, tamam; ama ahlaksızlık yapılmıyordu. Meslek tarihinin üçte birine tanığım, kalanını da okuduklarımdan biliyorum. Böyle ahlaksız bir tablo hiçbir dönem yaşanmadı.”
Hemen hatırlatalım:
Değerli meslek büyüğümüz Oktay Ekşi’nin “tercihe şayan” bulduğu Menderes dönemi, bir askeri darbeyle kesintiye uğradı. Darbenin pişirilip kotarılmasında meslek büyüğümüzün unutulmaz katkıları vardır. İstanbul Üniversitesi’ndeki nümayişleri örgütlemek gibi... Ki, bu nümayişler, darbenin en önemli gerekçesi sayılmıştı. Yani, bugün “demokrasi, basın özgürlüğü, etik” diye atıp tutan meslek büyüğümüz, darbe yanlısı bir aktivistti.
Bu “başarısı” elbette ödüllendirildi. Önce, dil bilmediği halde Londra’ya “basın ataşesi” olarak gönderildi. Sonra, “Kurucu Meclis” üyeliğine atandı. Murat Belge gibilerin “daha özgürlükçü” bulduğu 61 anayasası bu Meclis’in bir kazığıdır.
Bir hatırlatmada daha bulunup, konuyu kapatalım...
Bu hatırlatma, basın-iktidar ilişkilerinde “ahlak” arayan Oktay Ekşi’ye cevap olsun aynı zamanda:
Meslek büyüğümüz, karşılaştığımız en temel problemin gazetecilerin işten atılması olduğunu ve bu uygulamanın arkasında siyasi iktidarın bulunduğunu söylüyor... “En rezil tablo” diyerek, küfürleri peş peşe sıralıyor.
Kendisi de işten atılmış bir gazetecidir...
Bu vetireyi bilir...
Fakat ahlak, iki taraflı bir yükümlülüktür.
Siz, “bunlar analarını da satarlar, bunlar böyle bir zihniyettir” derseniz, en hafif ifadesiyle “ahlaksızlık” yapmış olursunuz.
Meslek büyüğümüz Oktay Ekşi, işte bu nedenle, “Bunlar analarını da satarlar” dediği için işten atıldı.
Evet, ahlak önemlidir... Çok çok önemlidir hem de... Ama ahlakın ne olduğunu, “ahlak” dendiğinde ağzını açacak en son kişiden, Oktay Ekşi’den öğrenecek değiliz.
Keşke Menderes de Erdoğan gibi davransaydı da, “basın özgürlüğü, ahlak” diye atıp tutan bu sahte okeyleri tepemize çıkarmasaydı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.