Haşmet Babaoğlu

Haşmet Babaoğlu

İçimden konuşuyorum işitiyorsunuz!

İçimden konuşuyorum işitiyorsunuz!

Pazar notları:

Güzel sözlere kırgınım. Orayı burayı dolduran parıltılı aforizmalara dargınım. Güzel sözlere değil, güzel eylemlere ihtiyacımız var. Aforizmalar tembelleştiriyor bizi; gündelik hayatın çarklarına teslimiyetimizi unutturuyor. 

***


Güzel sözler uyuşturuyor, zeki ifadeler uyarıyor. Fakat ikisinden de düşünceye fayda yok! Sarhoşluk ve hız bittiğinde tefekkür başlar. 

***


Günlerdir eski "notlar"ıma bakıyorum. Kişisel ve sosyal bakımdan havalar daha da soğursa, içimi ısıtacak sözler etmiş miyim diye... O arada fark ediyorum ki, hepsi de eşikte takılıp kalmış, eksik ifadelerden ibaret. Başımı güzellikle döndürmesin, kelimelerin battaniyesi altına sığınıp dünyadan kaçmama yol açmasın, sözün eksikliği eylemin hakikatiyle doldurulsun diye herhalde. 

***


Gönül çalıcı ifadeler ve sosyal medya aforizmalarıyla geleneğin "hikmetli sözler"ini aynı kefeye koymak feci bir yanlıştır. Onlar biz yattığımız yerden "like"layalım diye değil,sarsılıp kendimize gelelim diye söylendiler. 

***


Çok yazdım bir daha yazayım: Unutkanlıkla unutmak çok farklı şeyler. Unutkanlıkaptallıkla kardeştir, unutmak abdallıkla... 

***


Gerçeği kabullensek mi? Manevi bir hayatın yerine maneviyatçılıkla, ahlaklı bir hayatın yerini ahlakçılıkla doldurabileceğimizi sanıyoruz ama nafile! 

***


Sıra dışı denen şeylere şaşırmayı öğrenemedim bir türlü! Ben hep şu sıradan hayatlarımızı "neden geldik, nereye gidiyoruz?" diye sorgulamaksızın bir ödev gibi sürdürüşümüze şaşırıyorum. 

***


Gençlere "gençliğinizin değerini bilmiyorsunuz" diye söylenip duruyordum. Sonra uyandım ve epeyce güldüm kendime; yahu zaten gençliğin değerini ihtiyarlar bilir. Hani "afiyetin kıymetini belaya duçar olanların bilmesi" gibi... 

***


Öğrenmek için bu kadar tembel, bilmek için bu kadar iddialı olmak akıl alır bir şey mi? Hayır! Fakat ortalığa bakıyorum, hiç öğrenmeyip çok bildiğine inananlardan geçilmiyor. 

***


Yaşadığımız şehirler değişti; caddeler, sokaklar, evler bambaşka... Mekanla ve eşyalarla ilişkilerimiz zihnimizi derinden etkiliyorsa eğer, ki öyle; biz artık "o insanlar" değiliz. Belki umudumuz, korkumuz, sevincimiz, sevgimiz de farklılaştı. Fakat içimiz el vermiyor, bu gerçekle hesaplaşmaktan kaçınıyoruz. 

***


Bu dünyada "oyalanmamız" gerekiyordu! Oysa biz ne yaptık? Hiç sonu gelmeyecekmiş, bir gün çekip gitmeyecekmişiz gibi ciddiye aldık. Bu büyük yanlışın altından kalkma şansımız kaldı mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Haşmet Babaoğlu Arşivi