Anayasa ne olacak?
Anayasa değişikliği için lider görüşmeleri tamamlandı. Anayasayı değiştirmekte, 12 Eylül tortularının sistemden ayıklanmasında, iç tüzüğün Meclis’i daha etkin çalıştıracak çerçevede değiştirilmesinde anlaşıldı.
Anayasa değişikliğini görüşmek üzere, partilerin eşit katılımıyla oluşacak bir uzlaşma komisyonunun teşkilinde de anlaşıldı.
Bu duruma göre her şey tıkırında. Mı?
Tabii ki değil.
Anayasa değişikliği için inisiyatif kullanan Ak Parti ile muhalefet arasında asıl farklılığı oluşturan konuda farklılığın yeniden altının çizilmesinden başka sonuç yok.
- Başkanlık Sistemine göre bir anayasa mı, Parlamenter Sisteme göre bir anayasa mı?
HDP ile zaten görüşülmedi ama o zaten yola 7 Haziran’da “Seni başkan yaptırmayacağız” diye çıkmıştı, diğer iki partinin liderleri de son görüşmede Başbakan Davutoğlu’na “Biz başkanlığa karşıyız, parlamenter sistemden yanayız” dediler.
Ak Parti bu görüşmeleri tek başına anayasayı değiştirecek sayısı olsaydı da yapacağını söylüyor olsa da, belli ki anayasayı tek başına değiştirecek gücü yok, onun için bu görüşmeler daha hayati önem kazanmıştı.
Şimdi ne olacak?
Ak Parti anayasayı başkanlık istikametinde değiştiremeyecek, buna karşılık muhalefetin istediği istikamette (cumhurbaşkanının yetkilerinin azaltıldığı) bir değişiklik de olmayacak.
Yani pat durumuna mı gelinecek?
Ya da hani o üzerinde anlaşılan 60 madde gibi bazı başka maddeler üzerinde de uzlaşma sağlanıp iş bitirilecek mi?
Böyle bir formülün Ak Parti’yi tatmin edeceğini düşünmek mümkün değil.
Daha önemlisi böyle bir formülün, şu an sistemde var olan gerilim potansiyelini ortadan kaldırması da mümkün değil.
Gerilim potansiyeli, malum, halk oyu ile seçilen Cumhurbaşkanı ve yine halk oyu ile seçilen Hükümet Başkanı arasındaki yetki karmaşasından kaynaklanıyor.
Alın mesela, HDP’lilerden suç işleyenlerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasından yana olan Cumhurbaşkanı ile “Dokunulmazlık kaldırılmasının çözüm olmadığı” kanaatini açıklayan Bakanlar Kurulu arasındaki görüş farkı...
Bu, sonuçta aynı siyasi çizgideki iki iradenin farklılaşması.
Farklı siyasi çizgiler söz konusu olduğunda bu farklılaşma çok daha derinlere gidebilir.
Yani “Madem bu konuda bir anayasa değişikliği gerçekleştirilemiyor, o zaman olduğu gibi kalsın” demek, sadece “Gerilim alanı aynen devam etsin” demekten ibarettir.
Ak Parti, süreç içinde zaman zaman seslendirdiği “Ya pür parlamenter sistem olsun, ya denetim garantileri belirlenmiş başkanlık sistemi” tezinde, “Gerilim potansiyeli devam edeceğine parlamenter sistemdeki arızaları giderelim” gibi bir noktaya gelir mi?
Sanmıyorum.
Orada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, parlamenter sisteme eleştirileri ve başkanlık sistemini tercihteki argümanları devreye girecektir.
Kaldı ki, Ak Parti cenahında böyle bir eğilim sezildiği anda bile, hangi seviyede olursa olsun, Cumhurbaşkanı ile ilişki açısından eleştiriye maruz kalması kaçınılmazdır.
O sebeple Ak Parti’nin ve Hükümetin, başkanlık tezinde geri adım atması beklenemez.
Bu noktada Cumhurbaşkanı’nın başlangıç vuruşunu yaptığı “arama konferansları” ile konunun halka mal edilmesi ve oradan muhalefeti de sıkıştıran bir kamuoyu baskısının oluşması ihtimali vardır. O baskının muhalefeti bir noktaya getirmesi mümkün mü? Kimbilir?
Bu noktada en kötü ihtimal, benim bir süre önce yazdığım muhalefet hesabı ile ilgili olabilir. Şöyle ki: Muhalefet “Cumhurbaşkanı ile Başbakan ve hükümet arasında bir yetki gerilimi çıksın, o da Ak Parti’de sancı oluştursun!”u projelendirmiş olabilir. Böyle bir hesap tutar mı’nın cevabı, Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın gönül kıvamını ilgilendirir ama bu hesaptan muhalefetin payına düşecek şey sıfırdır. Ülkenin payına ise sadece sancı düşer.
Bakalım gelen günler ne gösterecek?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.