Böyle Terbiyesiz Adam Görülmedi
Bir kaset marifetiyle genel başkanlık koltuğuna kuruldu. Nasıl bir müktesebattan geldiğini, değerini, marifetini bilmiyoruz... Ben bilmiyorum en azından.
Kaset yardımı olmadan o koltuğu görebilir miydi?
Dedim ya, bilmiyorum.
Bildiğim şu: Bir dönem SGK’da (eski ismiyle SSK’da) genel müdürlük yaptı. Kurumu, tarihinin en büyük görev zararına uğrattı. Daha açık ifadesiyle, “SGK’yı batırdı...” Bana inanmıyorsanız, internetten küçük bir tarama yapın, “tarafsız” bildiğiniz yazarların kaleminden Kemal Kılıçdaroğlu’nun SGK’ya yaptıklarını bir de kendi gözlerinizle okuyun.
İkinci en önemli marifeti şu:
Muhalefet avantajıyla girdiği bütün yerel ve genel seçimleri kaybetti. Bu alanda bir “rekor”un sahibidir. Altı yıldır genel başkanlık yapıyor, tam yedi seçim kaybetti. Dünyada böyle bir oran yok.
Üçüncü en önemli marifeti, yaptığı “akıllara ziyan” benzetmemeleri ve ettiği küfürler...
Hedefindeki kişi, Cumhurbaşkanı Erdoğan elbette...
Başlıktaki “terbiyesiz” ifadesini kıyıcı ve aşırı bulan arkadaşlara özel not: “Terbiyesiz” bir hakaret ifadesi değildir. Ahlak ve terbiye dışı davranış sergileyenlere genellikle bu ifadeyle hitap edilir. Yani, o kişinin “terbiyeden yoksun” olduğu söylenir. Ben de Kemal Bey’in, normal insanlarda bulunması gerekli bir hasletten yoksun olduğunu söylüyorum.
Örnek mi?
Erdoğan’a yönelik her cümlesinin içine, mutlaka “diktatör bozuntusu” ifadesini yerleştiriyor.
Eskiden daha farklı hitap yolları denerdi...
Mesela, “Ananı... a... a...” derdi.
Bu ifadenin “dil sürçmesi” olduğunu söyledi. Tavzih yoluna gitti. Hatta özür filan diledi... Ama diğer küfürlerinde özür görevini hatırlamadı. Hep küfretti. Durmadı... Durduramadık... Mahkemeler bile durduramadı.
Mesela Balıkesir’de (yine Erdoğan’a hitaben) “angus sığırı” ifadesini kullandı.
Bu hitabı çok sevmiş olacak ki, Kars’taki mitinge taşıdı.
Kars’ta hayvan pazarını dolaşırken çok güzel bir söz duymuş, halk kendi arasında, “Mazot bitti beygire kaldık, dana gitti angusa kaldık...” diyormuş...
Karslılara hitap ederken (kendi ifadesiyle) “bu çok güzel sözü” tekrarladı, sonra da zekice bir laf etmiş gibi sırıttı...
Balıkesir’de de “Siz biliyorsunuz... Angusun kim olduğunu biliyorsunuz...” diye sırıtmıştı...
Kendi sırıtışına gönderme yapan adam...
Edebiyatta “metinler arası gönderme” vardır... Murat Belge’nin kulakları çınlasın; “pastiş” filan vardır... Kemal Bey de, “sırıtışlar arası göndermede” bulunuyordu, kendi esprilerine (!) pastiş yapıyordu.
Bitti mi?
Bitmedi.
Siirt’te yaptığı konuşmada Erdoğan’ı “leşe çöken Akbaba’ya” benzetti. Bursa’da da şu çok şahane espriyi yaptı: “Silkeleyin ağacı, belki Recep düşer...”
Bitti mi?
Biter mi hiç!
Bir kez daha Siirt’te kafa çıkardı ve yine Erdoğan’ı, hem “teolojik” bakımdan sıkıntı yaratacak, hem de “Allah’a saygısızlık” olarak yorumlanabilecek bir benzetmeyle aşağıladı: “Bize statükocu diyorlar. Statükocuların Allah’ı Ankara’da oturuyor, Ankara’da...”
Bitti mi?
Bitmez ama yer kalmadı. Sabrım da kalmadı... Dolayısıyla, kasetçileri göreve çağırdığı ünlü konuşmasına giremedim.
Şöyle demişti: “Elinizde Erdoğan’la ilgili kaset varsa yayınlayın, hiç çekinmeyin...”
Hülasa...
Bugüne kadar (yani Cumhuriyet tarihi boyunca) miting meydanlarından onlarca, yüzlerce siyasetçi geçti, binlerce hakaret sözcüğü sarf edildi...
Hiçbir siyasetçi Kemal Bey’in çapına ve gradosuna ulaşamadı...
Hiçbir hakaret sözcüğü, Kemal Bey’in “benzetmeleri” kadar çirkin ve aşağılayıcı olmadı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.