CHP bu ‘Türkiye düşmanı’nı daha fazla taşıyamaz!
Ben Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerinde olsam, Baykal’ın açıklamalarından sonra özür dileyip CHP genel başkanlığından istifa eder, bir daha da partinin semtine uğramazdım... Ya da gider, Soros’un kuruluşlarından birinde çalışırdım.
Baykal, zımnen, CHP’nin bir “mezhep partisine dönüştürüldüğünü” söylüyor.
Bunu, apaçık, bu şekilde ifade etmiyor tabii...
Halep’te yaşananları örnek göstererek, “dolayısıyla” anlatıyor...
Daha önce de yazmıştım.
İkinci baskı olacak ama durumu daha net ifadelerle anlatamayacağım için tekrarlamak zorundayım:
Ülkenin kurtuluşunu 30’ların asrısaadetine dönmekte arayan, kentli, çağdaş, laik, yüzünü Batı’ya dönmüş kesim CHP’den kaçıyor.
Siz bunlara “Atatürkçüler” diyebilirsiniz.
Ki, CHP’nin kemik tabanını oluşturuyorlar.
Baykal’ı da, izlediği siyaset itibariyle, rahatlıkla bu sınıfa dahil edebilirsiniz.
Doğu Perinçek’in “Vatan Partisi”ne, MHP’ye, şuraya buraya kaçıyorlar. AK Parti’ye gidenler bile var. Araştırmacı Adil Gür, yüzde 49’u açıklarken, milliyetçi refleksleri güçlü CHP’lileri işaret etmişti.
PKK’nın çatışma sürecini başlatması ve 7 Haziran seçiminden sonra ortaya çıkan siyasi belirsizlik, bir kısım CHP’liyi AK Parti’ye itmiş görünüyor. Ciddi bir yekûn oluşturmuyorlar ama “muvakkaten” de olsa AK Parti siyasetiyle yan yana duruyorlar, AK Parti’nin “terörle mücadelesini” destekliyorlar.
Kaçış, Deniz Baykal’ı genel başkanlık koltuğundan indiren kaset tertibinden hemen sonra başladı. Büyük umutlarla CHP’nin başına getirilen Kemal Kılıçdaroğlu partiyi “mezhepçi” bir çizgiye çekince (buna Ergenekon ve Balyoz kumpasçılarıyla girdikleri özel ilişkiyi de dahil edebiliriz) önce Baykal yanlılarının, sonra da kendilerini “Atatürk milliyetçisi” olarak tanımlayan kesimin tepkisini çekti.
Kılıçdaroğlu’nun “hususi politikaları”, parti içinde ciddi bir gayrı memnun kitle oluşturmuş durumda. Bunu, beyanatlardan ve tepkilerden anlayabiliyoruz. (Eski Mersin milletvekili İsa Gök’ün ithamlarını hatırlayalım; “CHP bir Alevi partisi oldu” demeye getiren laflar ediyordu. Genel başkanlık yarışına giren Muharrem İnce’nin söylediklerini hatırlayalım; Kılıçdaroğlu’nu inisiyatif almamakla, kötü muhalefet yapmakla, dahası “sosyal demokrat” olmamakla suçluyordu. Bu suçlamalarının arkasında durmadı, verilen göreve fit olup sustu, orası ayrı... Ama biliyoruz ki, Muharrem İnce gelişmelerden rahatsızdır ve patlama noktasında durmaktadır.)
Kaçışın gerekçelerinden biri de, 93 yıldır “kurucu parti” sıfatının kaymağını yiyen CHP’nin, Türkiye aleyhtarı bir pozisyon alması.
Bir “kurucu parti” düşünün ki, savaş noktasına geldiğimiz ülkelerle “Türkiye düşmanlığı” temelinde ittifaklar kuruyor. Suriye’ye iyi niyet heyeti gönderiyor. Darbeci Sisi’ye “yanındayız” mesajı veriyor. Erdoğan’ı alaşağı etmesi karşılığında terör devleti İsrail’e “yeniden iyi ilişkiler” vaat ediyor. İran’ın, Ortadoğu’daki mezhepçi politikalarına arka çıkıyor. Putin’i destekliyor. PYD terör örgütünün “işgal politikalarına” onay veriyor.
30’ların şartları hüküm sürüyor olsaydı, Kılıçdaroğlu bu politikaları nedeniyle yargılanırdı. Asılır mıydı? Kel Ali’nin insafına kalmış. Ama iyi muamele görmezdi...
Bir de, muhalefet avantajıyla girdiği bütün seçimleri kaybetmiş bir siyasetçiden söz ediyoruz.
Hâlâ ne diye o kürsüyü işgal ediyor?
Anlaşılmış değil.
Baykal’ın eleştirilerini “işaret” olarak yorumlamak lazım...
Bundan sonra CHP ya Kılıçdaroğlu’suz yoluna devam edecek, ya da milli özellikler gösteren yeni bir sol parti kurulacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.