Çözüm Süreci denince akla şimdi ne geliyor?
Hafıza bazen insana kolay ihanet eder malum; bilhassa sonu tatsız biten süreçlerin ardından. İnsan unutmak ister veya hatırlamak tatsız gelir. Tıpkı yakın zamana kadar herkesin umutla baktığı ve bir tarafından tutmak için çaba gösterdiği Kürt sorununda Çözüm Süreci’ni unutmak gibi.
Malum, sadece ülkenin değil, yaşadığımız coğrafyanın da tek makul projesiydi. Suriye savaşı Rusya’nın da müdahalesiyle bu kadar kontrolden çıkmadan, Çözüm Süreci Suriye krizinin de iyileştirici bir parçası olarak hesaba katılıyordu.
Nitekim, bizzat Öcalan en az iki Nevruz mesajında PKK’nın silah bırakmasını ve mücadelenin artık siyaset yoluyla devamını kabul etmişti. Neticenin nereye vardığı ortada. Niye vardığı da…
PKK, PYD eliyle Kuzey Suriye’de şimdi sınırımızın tamamına yakınında işgalle karışık bir hakimiyet elde etti ve bu durumda değil silah bırakmak daha fazla silahlanmayı tercih etti. Dahası, Sur’dan Silopi’ye, Cizre’den İdil’e birçok yerde kazılan hendekler, yapılan yığınaklar gösteriyor ki muhtemelen Rojova imkanı olmasa da PKK Türkiye’yi terketmeyecekti.
Bugün ise, yaşanan hayal kırıklığının ardından içinde “Çözüm” geçen hiçbir cümle PKK terörünün başını ezmeyi amaçlamıyorsa, ona çözüm demiyoruz. Çünkü, Türkiye terörle mücadelede can yakıcı bir yoldan geçiyor. Şehitler veriyoruz; geride sadece gözü yaşlı aileler değil, kalbi kırık bir toplum kalıyor.
Terörle yaşamaya alışmış bir ülke için bile fazla kederli zamanlar…
Yine de hafızamızı geri çağıralım ve soralım: Çözüm Süreci tümüyle bir hata, baştan ayağa bir yanlışın adı mıydı? Bunu kesin ifadelerle söyleyemeyiz. 40 yıla varan kanlı bir öyküden kurtulmak için farklı zamanlarda her yolu deneyen bir ülkenin mutlaka böyle bir süreci de tecrübe etmesi gerekiyordu. Yolun bir yerinde bunu yapmak kaçınılmazdı. Bu yolla çözemezsek bile, olmayacak olanı göstermek adına gerekliydi. Ve belki yine yolun bir yerinde eski formatta olmayan bir sürece yeniden müracaat etmemiz gerekebileceği için de o aşama geçilmeliydi.
Sürecin önde gelen ismi ve dönemin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay dün KARAR’a konuştu. Atalay şunları söylüyor:
“Çözüm Süreci’nde ihmaller olmuş da, silah birikimi olmuş da, bu hendekler o zaman kazılmış gibi yanlış anlayışlar var. Bu hendekler, barikatlar falan hepsi 2015 yazında ortaya çıkmıştır.”
Bir şey daha söylüyor ki burası çok önemli:
“Aklıselim Kürt vatandaşlarımız, terör örgütüne destek vermez. Bu siyasi partiye bile bugün destek vermezler. Şunu bilirler; AK Parti hükümetlerinin yürüttüğü politikalar kendilerine büyük değer vermiştir. Görüyorsunuz çağırıyorlar ama vatandaş gitmiyor artık. Bundan sonra da vatandaşın onlara desteği daha da azalacak.”
Katılıyorum. Çözüm Süreci olmasaydı; bölge insanı barış ortamında yaşamanın, güven içinde sokağa çıkmanın tadını almasaydı bugün PKK’nın estirdiği terör ve kalkışmada kafalar daha karışık olurdu. İnsanlar devletin çözüm iradesine tanıklık etmemiş olsa HDP’nin çağrıları, mitingleri fiyaskoyla sonuçlanmazdı.
Bölge halkının HDP’ye ve PKK’ya el vermemesi bu yaklaşımın daha güçlü terör estireceği ve Diyarbakır’ın, Cizre’nin, Mardin’in Kürtler için yaşanmaz yerler haline geleceği analizine dayanıyor. Doğru bir analiz… Bu analize de ancak siyasi iradenin çözüm konusundaki iddiasına ikna olmakla varılabilir. Mikrofon uzatıldığında insanların “Çözüm Süreci’ne geri dönülmesi” veya bir şekilde o süreçte teneffüs edilen barış atmosferinin geri gelmesini istemeleri boşuna değildir.
Çatışmalar için devlete kızanlar, suçu hükümette arayanlar bile sonuçta PKK ile başbaşa kalmanın kabul edilemez olduğunu biliyorlar.
Terör geriletiliyor; bu çok değerli bir şey. Aynı zamanda terörün umudunu bağladığı toplumsal destek bağı kopuyor.
Belki bütün acıların tek tesellisi bu olacak ve belki toz bulutu indiğinde devletin elinde PKK’nın geriletilmesinden daha kıymetli enstrüman, kopan bu bağ olacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.