‘Kan akacak, fıstık gibi olacak’ mı diyorsunuz?
Bunların ruhunda, mayasında, genlerinde var... Vaktiyle Deniz Baykal da, sivil anayasa konusunda iktidar partisiyle mutabık kaldıkları halde, “Hayrola? Bu anayasa değişikliği de nerden çıktı? Darbe mi oldu ki?” diye tepki göstermişti.
Eski YÖK Başkanı Erdoğan Teziç de buna benzer şeyler söylüyordu.
Hani, Abdullah Gül’ü, “Cumhurbaşkanlığına aday olmasın. Bir trafik kazazı olur. Belli mi olur!” diye tehdit eden adam. Bu ülkenin en saygın anayasa hukukçularından biri...
Bu iş ancak kurucu meclis eliyle gerçekleştirebilirmiş. Yani, biz siviller, biz devlet terbiyesinden geçmemiş kara kalabalıklar, seçtiğimiz parlamento eliyle bu sürece dâhil olamazmışız, sivil bir anayasa yapamazmışız. Bizim seçtiğimiz parlamentolar, ancak “tali meclis” işlevi görebilirmiş.
Peki, “kurucu meclis” nasıl kurulacak?
Bunun şartı nedir?
Durup dururken bir “kurucu meclis” kurulamıyor.
Siviller, yekten, “hadi anayasa yapacak bir meclis ihdas edelim” diyemiyor.
Bunu dedikleri an, “paralel meclis kurmak ve darbe yapmak” suçundan kendilerini hâkim karşısında buluyorlar.
Kurucu meclisi, ancak ve sadece darbe yönetimleri kurarmış. Böyle söylüyorlar... Bu durumda “meşru” oluyor.
Menderes’i asan konsorsiyum bir kurucu meclis oluşturdu.
Bu meclisin yaptığı anayasa meşru sayıldı.
Darbeci Kenan Evren de işaret usulüyle (kimlerin meclis üyesi olacağını parmakla göstererek) bir kurucu meclis oluşturdu. İsmini de utanmadan “Danışma Meclisi” koydu.
Bu meclisin yaptığı anayasa da meşru sayıldı...
Deniz Baykal ve Erdoğan Teziç’giller, hiçbir zaman bu iki meclisin (ve bu iki meclisten çıkan anayasanın) meşruiyetini tartışmadı.
İşi savaşmak olanların (yani askerlerin) yaptığı anayasa meşru sayıldı ama biricik görevi yasa çıkarmak olan meclislerin yelteneceği anayasalar peşinen “illegal” ilan edildi.
Deniz Baykal’ın, “Hayrola? Bu anayasa değişikliği de nerden çıktı? Darbe mi oldu ki?” tepkisi, bir zihniyeti ele vermesi bakımından son derece öğretici ve açıklayıcı.
Darbeciler kimseye sormadan, halkın görüşünü almadan, bir tartışma platformu oluşturmadan anayasa yapabilir, bu son derece doğaldır. Ama halkın oylarıyla teşekkül etmiş meşru parlamentolar anayasa yapamadığı ve yapamayacağı gibi, bunu gündemine bile alamaz.
Zihniyet bu...
Dün, terbiye özürlü siyasetçi Kemal Kılıçdaroğlu da benzeri bir açıklama yaptı, “Başkanlık sistemini kan dökmeden bu ülkede gerçekleştiremezsiniz” dedi.
Kan dökmek gerekiyorsa, darbeciler döker, öyle ya...
Başkanlık Sistemi’ne geçmek ve idari yapıyı düzeltmek gerekiyorsa, buna da darbeciler karar verir.
Burada parlamentonun söz hakkı yok.
Öyle hastalıklı bir kafa ki, parlamentodan esirgediği yetkiyi, hiçbir meşruiyetten gelmeyen güçlere devretmeyi normal karşılıyor.
Meclis her şeyi yapabilir...
Milli mücadeleyi yürütebilir, alfabeyi değiştirebilir, Batılı ölçü birimlerini benimseyebilir, Padişah’ı kovabilir, Hilafet’e son verebilir, halka sormadan bilumum radikal değişiklikleri gerçekleştirebilin ama anayasa yapamaz. Öyle mi?
Kemal Efendi’ye şunları hatırlatmak lazım:
Darbecilere ve kan görmeye meraklı çevrelere göz kırpmayı bırak, gerçeği gör...
Biz, 21 Ekim 2007 tarihinde fiilen “Başkanlık Sistemi”ne geçtik. Hiçbirinizin bundan haberi yok...
Bu iş kan dökmeden, suhuletle gerçekleşti.
Parlamentoya Cumhurbaşkanı seçtirseydiniz; yani 367 hokkabazlıklarından, e-muhtıralardan, “Cumhuriyet mitingleri” adı altında sergilenen kepaze darbe nümayişlerinden medet ummasaydınız, böyle olmayacaktı.
Başkanlık Sistemi’ni kendi ellerinizle ikame ettiniz.
Geçmiş ola!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.