Terörü ‘minimize’ etmek için ne yapılmalı?
Terörle yaşamanın ne kadar zor ve belalı bir hal olduğunu en iyi bilen toplumlardan biriyiz. Hatta, bu kadar “uzun süreli ve hacimli” terör sicili olan tek demokrasiyiz. Sistematik, planlı, kuralsız bir saldırı zinciriyle karşı karşıyayız. Neyin ne olduğunu detaylı olarak tekrar etmeye de gerek yoktur. Türkiye toplumu, bu konuda hem hafızaya hem de analiz kabiliyetine haizdir.
Dün İstanbul Vezneciler’de yine terörün en sinsi yöntemlerinden birisine maruz kaldık; şehitlerimiz, yaralılarımız var. Yine kalbimiz kırık, yine gözümüz yaşlı... Kayıplarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz. Hepimize de başsağlığı…
Evet, terörle yaşayan ve uzun bir süre daha yaşayacak bir toplumuz. Ne kadar isyan etsek de bu gerçeği kabullenmemiz gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunu söylemektedir. Şöyle diyor Cumhurbaşkanı:
“Şehitlerimiz var, ciğerimiz kan ağlıyor; ama her şeyin bir bedeli var. İlk insanla başlayan bu mücadele kıyamete kadar sürecek… Bu saldırıları şehirlere taşıması yeni değil. Bu saldırıları bekleyip hazırlıklı olmalıyız. Terörün ne zaman, nerede, neyi patlatacağı belli olmaz.”
Dahası, terörün tamamen bitirilmesinin zorluğuna dikkat çekerek topluma son derece gerçekçi bir mesaj da veriyor. “Aslolan bunun minimize edilmesidir” diyor.
Evet, geldiğimiz nokta budur. Gerçekçi olalım, kıyamete kadar sürebilecek ve mutlak başarının da mümkün olamayacağı bir mücadelenin içindeyiz.
Madem gerçekçi hedef terörü minimize etmektir o zaman bunun da gereğine bakmak, bunun için de yeni hamleler yapmak lazımdır.
Asker, polis sahada PKK’ya ağır darbe indirmektedir, doğru.
Güvenlik güçlerinin terörle mücadelesinde teknolojik üstünlük bariz bir şekilde görülmektedir, doğru.
PKK sahada destek bulamamış ve şehirlerdeki bombalı saldırılara rağmen psikolojik üstünlük devlete geçmiştir, bu da doğru.
Devletin, terör örgütüne galebe çalması doğal ve hak edilmiş durumdur. Aksi zaten düşünülemez. Bunun aksini ancak PKK gibi gerçeklikten kopmuş, elemanlarının kaybından neredeyse zevk alan bir örgüt düşünebilir.
Türkiye devleti ise, hem terörle mücadelede üstünlük sağlamak hem de bunu kalıcılaştırmak imkanına sahiptir. Ama aynı zamanda bu mesuliyeti de taşımaktadır. Kanlı ve acılı onyılların ardından olması gereken budur.
Peki, söylemesi kolay da, nasıl olacak?
Erdoğan’ın dediği gibi terörü hiç olmazsa “minimize” etmek için ne yapmalıdır?
1-) Terörle sahadaki mücadele isabetli yürümektedir, gerekli görüldüğü müddetçe devam etmelidir. PKK bölgede bir daha benzeri bir yöntem denemeyecek kadar geriletilmelidir.
2-) O yöntemin bir daha denenememesi de ancak ilave demokratik önlemlerle mümkündür. Dolayısıyla, PKK ile mücadele siyasal ve kültürel alana ve de Kürt sokağına yansımamalı; bilakis bu alanlara her hak ve hukuk cömertçe aktarılmalıdır. Temel problemin hala Kürt meselesi olduğu gerçeği ıskalanmamalıdır.
3-) Uluslararası destek yeniden kazanılmalıdır. Diplomatik ilişki seviyesini zenginleştirmeli, müttefikleri bu derde ortak edecek seviyeye kadar yükseltmeliyiz. Türkiye’ye karşı yapılan terör, uluslararası pazarda elini kolunu sallayarak dolaşamayacak hale getirilmelidir.
4-) Psikolojik üstünlük adı üzerinde “psikolojik”tir, yarın şartlar değiştiğinde başka şekil alır, unutulmamalıdır.
5-) Bugüne kadar PKK ile mücadelede denenmiş denenmemiş her ne varsa akıldan çıkarılmamalıdır. Kanla kazanılmış tecrübeyi yok saymanın ve önemsizleştirmenin bedeli yine kan ve acı olur.
6-) Netice sadedinde… Elde sihirli değnek yoktur ama böylesine büyük bir problem karşısında; eğer gerçekçi olunursa hala çıkış ve fırsat vardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.