Vesayetin kapısını aralayan adım
Demokratik ülkeler dahil bütün siyasi iktidarların terör tehdidine karşı güvenlik eksenli olağanüstü tedbirler almasının izah edilebilir bir mantığı olduğu muhakkak. Çünkü her siyasi iktidarın kamu güvenliğini sağlamak gibi bir yükümlülüğü vardır.
***
Mesela Kobani olayları sonrasında şehir merkezlerine taşan PKK yandaşı öfke yüzünden 52 vatandaşın hayatını kaybetmesi İç Güvenlik yasasının çıkartılması zaruretini doğurmuştur. Aynı şekilde Paris katliamı sonrasında Fransa olağanüstü hal uygulamasıyla, onlarca insanı sadece şüphe ettiği için ev hapsinde tutan bir takım önleyici tedbirler alma ihtiyacı duymuştur.
Kısacası, terör ve asayiş olayları, ayaklanma ve iç çatışma riskleri hükümetleri bir takım güvenlik tedbirleri almaya mecbur bırakmaktadır. Ancak burada esas tehlike, uygulamalarda yeterli hukuki denetim sağlanamadığı taktirde keyfiliğe ve hak ihlallerine yol açan bir sürecin başlamasıdır.
Kabul etmek gerekir ki bu tür güvenlik eksenli düzenlemeler, asayiş sorununun sınırlarını aşan, demokratik mekanizmada zaaflar oluşturan da bir özelliğe sahiptir. Daha da önemlisi, Türkiye gibi geçmişinde ‘vesayet sabıkası’ bulunan ülkelerde sistemin otoriterleşmesine ve askeri vesayete yol açma tehlikesi vardır.
***
Bilindiği gibi Milli Savunma Bakanlığı tarafından hazırlanan ‘Türk Silahlı Kuvvetleri Personel kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’komisyonda kabul edildi ve şimdi genel kurula gelecek. Tasarının 12. Maddesinin 5. Bendine göre TSK personelinin faaliyetleri askerlik hizmet ve görevlerinden, bu faaliyetler sebebiyle işlendiği iddia edilen suçları ise askeri suç sayılacak. Bu nedenle yapılacak soruşturma ve kovuşturma askeri yargı makamlarınca yürütülecek.
Kanun son derece açık; eğer askerler bundan sonra siyasi iktidara karşı ’27 Nisan bildirisi’ne benzer bir muhtıra verirse, sivil mahkemede değil, askeri mahkemede yargılanacaklar.
Oysa AK Parti iktidarının demokratikleşme adımlarının bir sonucu olarak, 2009’dan buna yana, darbe girişimi, vs gibi örgütlü suçlarla ilgili olarak askerler sivil mahkemelerde yargılanıyorlar. Ancak bu yeni düzenlemeyle birlikte askerin siyasete müdahale etme, muhtıra verme gibi eylemlerini soruşturma sivil değil, askeri mahkeme tarafından yapılacak. Yani ‘eski Türkiye’deki düzene geri dönüyoruz.
Elbette bu, yasa çıkar çıkmaz yarın eski günlere döneceğiz anlamına gelmiyor. Ama unutmayalım, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte devleti kuşatan sert askeri çekirdek, AK Parti iktidarının tam 14 yıldır attığı sivilleşme adımlarıyla biraz olsun kırılabilmiş, iç hizmet kanununun değiştirilmesi ve askerin sivil mahkemelerde yargılanması gibi düzenlemelerle askerin devlet içindeki özerk alanı ancak daraltılabilmişti.
Yaşadığımız terörle mücadele günlerinin doğası gereği askerin bu mücadeledeki motivasyonunun arttırılması gerektiği muhakkak. Ancak ne var ki yeni düzenlemeyle bir taraftan askere sivil mahkemeler kapatılırken, bir taraftan da terörle mücadelede birlik komutanının emriyle konut, iş yeri ve kamuya açık olmayan alanlara operasyon yapılabilecek olması akseri çok net bir şekilde karar verici konuma getirmektedir.
***
Şu günlerde, esas itibariyle sivilleşmede yaşadığımız kalite kaybını nasıl telafi edebileceğimizi düşünmemiz gerekirken, bunca mücadelenin ardından dönüp dolaşıp ‘vesayet’in kapısını aralama noktasına gelmemiz doğrusu büyük bir talihsizlik.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.