Ankara'nın otoritesi sarsılırsa
Yaşımız gereği 12 Eylül'ü de gördük, 28 Şubat'ı da... 12 Eylül'de büyüklerimiz için mahkeme ve zindan kapılarını aşındıranlardan, 28 Şubat'ta ise İsmail Hakkı Karadayı ve Çevik Bir'in dâvâcı olduğu mahkemelerde bizzat yargılananlardan olduk... Darbelerin devlet ve millet hayatındaki tahribatını iyi bilenlerden sayılırız...
Böyle darbe mi olurmuş!.. İstihbaratın nasıl haberi olmamış!.. Emir-komuta içinde değilmiş!.. Filan destekliyor, falan desteklemiyormuş!.. Aslında tiyatroymuş!.. Başka siyasî projelere zemin hazırlıyormuş!..
Geçelim hepsini bunların... Türkiye Cumhuriyeti'nin göz bebeklerinden Özel Harekât vurulmuş... Emniyet Genel Müdürlüğü vurulmuş... Evlâtlarımız şehit düşmüş... Halka hedef gözetmeksizin mermi yağdırılmış... En sonunda millî iradenin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne saldırılmış...
Fiilî gerçek bu iken, ülkenin üzerine çökmeye çalışan cinneti -kimi haklı/haksız yorumlarla- gölgelemek asla doğru değildir... Türkiye çok kritik bir süreçten geçiyor... Toplumsal bağların gevşediği, kitleler arasında duvarların kalınlaştığı, millet kimliğine aidiyet hissi yerine, parti, grup, cemaat, etnisite ve mezhep aidiyetlerinin öne çıktığı bir dönemi yaşıyoruz...
Hâl böyleyken, millet iradesine değil de 'zora dayalı iktidar değişiklikleri' bu aidiyetleri düşmanlığa çevirme potansiyeline sahiptir... Maalesef bu düşmanlıkların vücut bulması durumunda, yaralarının sürekli kaşınacağı bir coğrafyada ateşle sınır sınıra bulunmaktadır...
***
Demokrasi, bir arada yaşama iradesi ve 'diğerine kardeşçe katlanma' duygusu bu açıdan önemli... İktidarlar bunun için yumuşak geçişlerle, toplumun rızasıyla, sandıkla olmak mecburiyetinde... Hiçbir kızgınlık, hiçbir intikam hırsı ve öfke, gayrimeşru yollardan iktidar değişikliğini haklı kılamaz... Hele bir de ülkenin sıkıntıları başka komplikasyonlara kapı aralama ihtimali barındırıyorsa...
Kuzey Irak'ın oluşması için Bağdat'ın otoritesinin sarsılması gerekiyordu... Oldu... Kuzey Suriye'nin oluşması için Şam'ın otoritesinin sarsılması gerekiyordu... Oldu... Türkiye'yi bölmek isteyenlerin amacına ulaşmaları için de Ankara'nın otoritesinin sarsılması, mâlûm 'üçüncü parça'yı yani onların deyimiyle 'Kuzey Kürdistan' hayalini kolaylaştırabilir...
Son darbe teşebbüsünün bu amaçla yapılmış olabileceğini iddia ediyor değilim elbette... Sadece bu tür otoriteyi sarsıcı eylemlerin muhtemel sonuçlarıyla ilgili endişemi paylaşıyorum... Kaldı ki, 'Ankara'nın otoritesi' derken sadece 'siyasî otorite'yi değil, topyekûn 'devlet otoritesi'ni kastediyorum...
***
Demokrasiyi korumak bizler için bir tercih değil, açık bir mecburiyet... Siyasî iktidara bütün muhalefetimize rağmen, ülkemizin iyiliği adına, toplumsal barış ve bir arada yaşama iradesinin korunması adına, basıncı düşürecek, balansı sağlayacak 'demokrasi'den başka, ondan daha etkili bir aracımız yok...
Eğer bu teşebbüs, dedikleri gibi paralel yapının marifetiyse, bu yapıyla 10 yılın üzerinde 'stratejik ortaklık' kuran siyasî iktidarın nelere mâl olduğunu görmesi ve bu büyümede kendi parmak izlerini görmesi ibretlik olacak hiç şüphesiz...
Bir başka ibretlik durum da istihbarat konusunda olacak... 'Çözüm süreci'nde şehirlere yığılan PKK mühimmatını ve teröristlerini 'görmeyen/göremeyen', Suriye krizinin doğuracağı telafi edilemeyecek zararları 'öngörmeyen/öngöremeyen' bir güvenlik doktrini ve istihbaratının, bu darbe girişimini 'duymamış/duyamamış' olması, ülkenin ve sistemin nasıl bir zafiyete sahip olduğunu gösteriyor...
***
Türkiye, cuntacıların halkın üzerine kurşun yağdırdığı veya kendisini hukuk yerine koyan kimilerinin IŞİD'e özenerek asker kafası kestiği bir ülke olamaz, olmamalı... Bu gerilim sürdürülebilir bir gerilim değildir... Otorite, gereken caydırıcılığı adil bir biçimde sağlamazsa, hukuku hâkim kılamazsa tipik bir Orta Doğu ülkesine dönüşme riskimiz var... Allah ülkemizi darbenin her türlüsünden korusun...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.