Ülke acilen normalleşemezse
Artık ne kadar kolay kullanılıyor bu 'iç savaş' kavramı... Bu öylesine tehlikeli bir kavram ki, kullandıkça daha çok yaklaşırsınız, daha çabuk olağanlaşır...
Zaten sosyal anlamda son derece kırılgan bir zeminde yaşıyoruz... Sadece 'sismik' değil, kaşınması son derece müsait 'etnik' fay hatlarına da sahibiz... Ayrıca bu kırılganlığı tetikleyebilecek bir bölgenin kıyısında yer alıyoruz...
Şimdi her zamankinden daha fazla akla ve o akla uygun dile ihtiyacımız var... Siyasî iktidarın bir artık şımarıklığa dönen bir zafer sarhoşluğu içinde davranması ülkeyi normalleştirmez, tam tersine daha da uzağa savurur...
PKK hem İmralı'dan hem Kandil'den hep aynı mesajları verdi yıllarca... Bu sütunlara da taşımıştık: "Ya darbe, ya iç savaş!.." 6-7-8 Ekim olayları 'iç savaş' için çok önemli bir provaydı...
Bunun içerdiği en kestirme mesaj şuydu: "Bizimle anlaşmak mecburiyetindesiniz!.." Anlaşma dedikleri, 'demokratik cumhuriyet'ti, 'özerklik'ti... Bunun bir sonraki adımı da çok net belliydi... PKK yöneticilerinin diline bakarsanız 'iç savaş ve darbe' tehdidinin ne kadar yaygın ve yerleşik olduğunu görebilirsiniz...
Ülkeyi yakıp yıkan olayları, bizim her şeyi küçültmeye hazır güvenlik siyasetimiz 'vandallık' olarak değerlendirmişti... Bu kadar basit değildi oysa, arkasından Sur gelecekti, Cizre gelecekti, Yüksekova gelecekti, Silvan gelecekti, Nusaybin ve diğerleri gelecekti...
'İç savaş' şayiaları ve Ankara'daki 'devlet otoritesi'ni sarsma girişimlerini BOP'un 'sınır değişiklikleri' hedefinden ayrı düşünmek bir zekâ problemi olacağına göre Ankara'ya tarihinin en büyük görevlerinden birisi düşüyor...
'Darbe'yi atlatmayı sadece kendi gücü olarak görebilecek ve buna göre davranabilecek bir siyasî iktidar, gelişmeleri Türkiye lehine çevirmeyi becerebilir mi? Önce de vurgulamaya çalışmıştım, Şam ve Bağdat'taki otoritelerin sarsılmasıyla elde edilen 'iki parça'ya, Türkiye'den koparılmaya çalışılan 'üçüncü' parçanın eklenmesi için yıllardır büyük oyunlar oynanıyor...
Ankara defalarca aldatıldı bu konuda... Birlikte oturulan masalarda zafer nârâları bizimkilere attırıldı... Halkın önemli bir kesimi ikna da oldu, 'terör problemi bitiyor, analar ağlamayacak' diye... Bugün sonuç ortada...
Karşımızda artık 'terör üretme ve iç savaş çıkarma' potansiyeli daha artmış bir PKK var... Üstelik bu tehdide son dönemde IŞİD de eklendi... Burada artık iktidara düşen, zaten kırılgan olan zemini güçlendirmek adına 'taraftar bloke etmek' değil, toplumsal bütünleşmeye hizmet edecek adımlar atmak ve ona uygun dil kullanmaktır... Kalkışma karşısındaki ortak tavır fırsat bilinip buna uygun davranılmazsa, endişemiz o ki, kitleler arasındaki 'etnik, mezhebi, siyasî vs gerginlikler' mevcut duvarları daha da kalınlaştıracaktır...
***
Bu arada bir hatırlatmada bulunalım: 'Meral Akşener tehlikesi'ni bertaraf etmek ve 'fırsat bu fırsat' diyen ve şu puslu havadan yararlanmak isteyen kimileri akıllarınca Akşener'le cuntacılar arasında bağ kurmaya yönelik iftiralar atıyorlar...
"Ben Başbakan olacağım" demiş ya, büyük suç burada işte!.. Öyle dediğine göre herhalde darbecilerin Başbakanı olacakmış!.. Bu kafaya göre Meral Akşener, dünya darbeler tarihinde Başbakan olacağını aylar önce ilân etmiş ilk darbe Başbakanı olacaktı herhalde!..
Müfteriler 'kendisini aylar önceden ihbar eden Başbakan' komedisinde düştükleri rezilliğe bile aldırış etmiyorlar... Bu iftira kampanyası yeni değil zaten, aylardır var ve 'kendilerince haklı' siyasî gerekçelere dayanıyor... Endişe ediyorlar ve bu en ciddi siyasî rakibi, konjonktürün etkisiyle itibarsızlaştırmayı umuyorlar...
Bütün müfteri ve ispiyonculara şu soruyu soralım yine: Madem Akşener cemaate yakın bir isimdi, tıpkı Tuğrul Türkeş'e olduğu gibi Meral Akşener'e neden Başbakan Yardımcılığı teklif edildi?
Şurası kesin: Talihin varsa rakibin mert olacak... Çünkü rekabetin en alt derecesi müfterilik ve ispiyonculuktur... Utanmazlığa bir standart getirilmeli ve bir dibi olmalı artık!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.