Rojava şebeği tehdit ediyor bir de!
Hani, bütün mesele terör örgütü DAİŞ’i o topraklardan söküp atmaktı. Tam da sizin istediğiniz şey oldu. DAİŞ “sökülüp atıldı...”
İtirazınız neye?
PYD şebekesinin elebaşı Salih Müslim’den söz ediyorum.
Bu şebek, Cerablus operasyonundan hoşlanmamış. “Türkiye, Suriye batağında çok şey kaybedecektir” diyor. Nasıl bir akıbetle karşılaşacağını bilmeden tehdit ediyor.
Bu yakınlarda da yazmıştım: Ben hayatımda bu kadar midesiz, bu kadar ilkesiz bir örgüt görmedim.
Bunlar (yani PYD’liler), önce “Müslim aşiretinin çocukları” olarak boy gösterdiler. Amerika el atınca, “örgüt”e dönüştüler... Amerika el atıyor ama “Marksist” bir örgüt haline geliyorlar.
Bu nasıl oluyor?
Salih Müslim hangi bilgisiyle, hangi görgüsüyle, hangi müktesebatıyla “Marksist” oluyor da, bir de “Marksizm” dendiğinde tüyleri diken diken olan ABD’nin desteğini alıyor?
Hakikaten bu nasıl oluyor?
Marksçılıkları da bir tuhaf...
Marksizm’i “kimlik” üzerinden tanımlıyorlar.
Çok tuhaf! (Murat Belge ve Althusser’ci arkadaşlar... Buna bir itirazınız olmayacak mı?)
İşbu tuhaf Marksist örgüt, geçtiğimiz aylarda Moskova’da bir temsilcilik açmıştı. Duvarına da, Türkiye’nin bir bölümünü, kurmayı umdukları PKK devletinin toprakları arasında gösteren bir harita asmıştı.
Daha doğru bir ifadeyle, “Yeni hasmımız ve düşmanımız Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Amacımız bu ülkeden toprak koparmaktır. Bundan sonra bu uğurda savaş vereceğiz!” demek istemişlerdi.
Bununla da kalmamış, bir de “içerideki” yoldaşlarına (yani PKK’ya) haber göndermişlerdi: “Bahara kadar sabredin, muharip birliklerimizle yardımınıza geliyoruz.”
Hemen de destek bulmuşlardı tabii...
Amerikalı dostlarımız, “PYD’ye yardımlarımız artarak sürecektir. Çünkü biz PYD’yi bir terör örgütü olarak görmüyoruz. Onlar DAİŞ’e karşı savaşıyor!” diyerek, örgütün Türkiye’ye karşı başlattığı savaşın açık destekçisi olduklarını bildirmişlerdi.
Bütün savaşımları, güya, kendilerine kimlik dahi vermeyen, Esat rejimine karşı idi... Esat’ı devirebilmek için, kısa bir dönem, Suriyeli muhaliflerle “ortak çalışma” bile yürüttüler.
Ne zaman ki Amerika “Esat’ın muhafazası” koşuluyla bölgede kafa çıkardı, “Biz artık Amerika’nın kara ordusuyuz” dediler ve başlangıçta iş tuttukları muhaliflere saldırmaya başladılar.
Rojava devriminden sonra da etnik temizliğe giriştiler.
Hasan Cemal gibilerin çok sevdiği bir “devrim”dir bu. Devrim değil tam bir kepazeliktir.
İlk iş olarak bölgedeki Arapları, Türkmenleri ve Ezidileri sürdüler.
Kendileri gibi düşünmeyen Kürtlerin okullarını yaktılar, derneklerine saldırdılar, kanaat önderlerini ağır işkencelerden geçirdiler, yargısız infazlar yaptılar... Böylece, 300 bin Kürdü Barzani bölgesine sürdüler.
Rusya bölgeye yerleşip Lazkiye’de büyük bir hava üssü kurunca, tornistan edip, “Biz Rusya’nın da kara ordusuyuz, Rusya için de savaşacağız” demeye başladılar.
Derken, Esat, elinde Amerika’nın verdiği “temiz kâğıdı”yla çıkageldi. Kendilerine kimlik dahi vermeyen Esat...
Bu kez Esat’a yanaştılar ve “Demokratik Suriye Güçleri” adı altında, Suriye’nin kara ordusu oldular: “Bundan sonra Suriye’nin toprak bütünlüğü için savaşacağız.”
Suriye’nin toprak bütünlüğü için savaştığını söyleyen bu midesiz tuhaf Marksist örgüt, “DAİŞ’e karşı savaş” kamuflajıyla hem Suriye’nin kuzeyinden, hem de Türkiye’nin güneyinden toprak koparmaya çalışıyor.
Kobani ve Tel Abyad’da oynanan tiyatroyu saymazsak, DAİŞ’e karşı savaşmadılar. Savaşmıyorlar.
DAİŞ’le kim savaşıyorsa, onlara vuruyorlar... Üstelik, DAİŞ’in boşalttığı bölgelere yerleşerek, “etnik temizliğe” girişiyorlar.
Bunun son örneği Münbiç’tir.
Hedefleri, Cerablus’u da alıp, Afrin’e kadar uzanan “terör koridorunu” tamamlamaktı.
Sert kayaya tosladılar.
Bu “mukavemeti” beklemedikleri için şaşkınlar ve şuursuzca tehdit yağdırıp duruyorlar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.