Yenilenme ve onarım ruhu
Meş’um darbe girişimine karşı ortak duruş ve takip eden günlerde sergilenen asgari müşterek fotoğrafı Türkiye’nin en değerli kazanımıdır. Şerden çıkan bir hayırdır. Demokrasinin tam anlamıyla hak edildiğini bütün bu manzaradan daha iyi başka bir şey ifade edemezdi. Bu ülke insanları, bedeli kanla ödenmiş, sınırsız bir fedekarlıkla savunulan hukukun vatandaşlarıdır. Bu noktada, dünyanın 15 Temmuz’a ilgisizliğini eleştirmek de sonuna kadar doğru bir tavırdır.
Darbe girişiminin devamında oluşan atmosfere ‘Yenikapı ruhu’ dedik. Sistemin karşı karşıya bulunduğu FETÖ tehlikesine karşı bütün siyasi partilerin ortak reaksiyonu bu ruhu diriltmiştir. Gayet tabii, bütün siyasi partiler denildiğinde bu partilerin aynı zamanda farklı fikir ve politikaları temsil etme sorumluluğunu da kabul etmek gerekir. Darbeye karşı aynı platformda buluşmak diğer meselelerde de ortak tavrı gerektirmez. Ya da herkesten aynı ortak tavrı göstermesi beklenemez. Siyaset olağan akışında devam edecektir. İktidar iktidar gibi muhalefet muhalefet gibi davranacak ve demokrasi kalitesi böyle yüksek tutulacaktır.
Önemli olan 15 Temmuz tecrübesinin; yani bu ülkenin demokrasi ve hukuk olmadan yaşayamayacağı, devletin paralel hiyerarşilere teslim edilemeyeceği prensiplerinin ortak payda olmasıdır. Sonrasında, siyasi rekabet bu prensiplere seviye kazandırmak ve güçlendirmek üzerine olabilir.
Öyle bir noktada bulunuyoruz ki, tarihte ilk defa dış dinamik olmadan ve hatta dış dinamikler biraz daire dışında bulunurken demokratikleşme yolunda tek başımıza yürüyebiliriz. Askerin sistem içinde geriletilmesi ve siyasete müdahale kapasitesinin ortadan kaldırılması yolundaki kararlar da bunun ilk adımlarıdır. Ülkenin kendi özgün ihtiyaçları ve dinamikleri üzerinden bazen reaksiyon bazen de doğrudan aksiyon alarak şeffaf ve hukuka dayalı bir sistem inşa etmemek için hiçbir sebep yoktur. Ya da terör bile buna mani olmak için bir sebep değildir.
Esasen güvenlik ve refah için gerekli olan temel zemin de bizatihi demokrasi ve hukukun kurumsallaşmasıdır. Sadece bir daha darbeye maruz kalmamak için değil aynı zamanda herhangi bir siyasal, sosyal şoka muhatap olmamak için de iyi işleyen bir demokrasiye ihtiyacımız vardır. Ve elbette daha güçlü ve gelişmek zorunda olan ekonomi için de…
Türkiye şimdi böylesine kritik bir eşiktedir. Hassas ama kararlı dokunuşlarla sistemin üzerindeki bütün hasarları onarmak ve onu korunaklı hale getirmek gibi bulunmaz bir fırsat eşiği.
Daha çok sese kulak verip daha fazla fikri bu onarıma dahil etmek işi kolaylaştıracaktır.
Efgan Ala’nın mirası
Bürokraside ve siyasette bir görevi alnının akıyla ve gururla bırakabilmek herkese nasip olmaz. Bazen şartlar sizi ummadığınız bir cenderenin içine atar, farkında bile olamazsınız. Efgan Ala, önce Başbakanlık Müsteşarlığı, ardından da İçişleri Bakanlığı gibi birbirinden zor iki görevin altından alnının akıyla kalktı.
7 Şubat krizi, 17/25 Aralık ile 15 Temmuz darbe girişimlerinde sadece kahramanca değil; akılla ve siyasi zekayla mücadele verdi. Bilhassa FETÖ’yle mücadelede bataklığı kurutan birçok uygulamaya imza atarak, topluma, siyasete ve bürokrasiye moral kazandırdı. Bu sayededir ki insanların sevgisine, saygısına mazhar oldu. Geride unutulmaz ve parlak bir isim bırakarak da görevden ayrılmayı bildi. Sistemin ayakta durması için insanüstü bir gayret sergilemişti. Dolayısıyla, ‘sistem’ diye tanımladığımız her neyse, onun ve onun adına bizim Efgan Ala’ya bir teşekkür borcumuz vardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.