ABD-İsrail’in Kürt oyunu ve Erdoğan Obama görüşmesi
Milliyet Gazetesinin Washington muhabirliğini yapan Turan Yavuz ABD’nin Kürt Kartı adlı kitabında Kürtlerin, özellikle de Iraklı Kürtlerin uzun yıllardır ABD tarafından nasıl kullanıldığını anlatır. İsrailli yazar Benjamin Beit-Hallahmi İsrail Bağlantısı: İsrail Kimi Neden Silahlandırıyor? adlı yapıtında İsrail’in Arap ülkelerini zayıflatmak için Arap ve Müslüman ülkelerdeki etnik ve dini azınlıkları kışkırttığını vurgular ayrıntılarıyla:
“Ortadoğu’daki Kürt azınlık her zaman İsrail’in ilgi alanı içindedir. Mossad’ın Kürtlere desteği 1958 yılında başladı. İsrailli askeri danışmanların cephane ve silah kapsayan daha geniş boyuttaki yardımıysa 1963’te başladı ve günümüze kadar sürmektedir.
“Ağustos 1965’te İsrailli askeri uzmanlar Kuzey Irak dağlarında silahlı eğitim kampları açtılar. Haziran 1966’da İsrail Başbakanı Levi Eshkol Kürt liderleriyle görüşmeler yaptı. Derken 1967 savaşında Iraklı Kürtler, İsrail’in isteği doğrultusunda Bağdat’a bir saldırı düzenledi ve Irak ordusunun diğer Arap ülkelerine yardım etmesini engelledi.”
İsrail, Turan Yavuz’un kitabına göreyse, ta işin başından beri Kuzey Irak’ta, Kürtlere bağımsız bir Kürdistan sözü vermiştir. İsrail Parlamentosu Knesset’in üyesi Luba Eliav 1966’da Kürt Hareketinin önderi Molla Mustafa Barzani’yle yaptığı görüşmede, “İsrail’in Kürt Devleti kurulması ve Kürt halkının kalkınması için askeri, ekonomik ve teknik yardım vermek istediğini” açıklamıştı.
Washington Post Gazetesi yazarı Jack Anderson 18 Eylül 1972 tarihli yazısında “Her ay kimliği belli olmayan bir Mossad yetkilisi İran sınırından girerek Barzani’ye 50 bin dolar veriyordu. Bu para Kürtlerin İsrail karşıtı Irak Hükümetine yönelik çalışmaları için bir destektir” diyordu. Barzani, Mossad Başkanı Zvi Zamir’le defalarca görüşmüştü. Zamir Kürtlerin Bağdat’a karşı daha etkili saldırılarda bulunmasını istemişti.
İsrail’in Kürt bağlantısını ayrıntılarıyla anlatan bir başka kaynaksa İngiliz Gazetesi The Guardian’ın 1984’ten bu yana Tel Aviv muhabirliğini yapan Ian Black’in yazdığı “İsrail’in Gizli Savaşları: İsrail Gizli Servislerin Tarihi adlı kitaptır. Black, Mossad-Kürt ilişkilerini İsrail Dışişleri Bakanlığı ve Mossad belgelerine dayanarak açıklıyor. İlginçtir rahmetli Uğur Mumcu öldürülmesinden on yedi gün önce bu kitaba dayanarak Mossad-Kürt ilişkisini yazmıştı.
İsrail hedefi salt o zamanki Irak hükümetini zayıflatmak değildir elbet. Odet Yinon’un Dünya Siyonist Örgütü’nün yayın organı Kivunim dergisinde yazdıkları İsrail’in Nil’den Fırat’a uzanan coğrafyadaki yayılmacı hedeflerini ve bunu sağlamak amaçlı yöntemleri pek güzel açıklar! Kullanılması istenen, PKK adlı terör örgütünün yaptıklarına bakıldığında anlaşılacağı gibi, kullanılan yöntem etnik ve dini çatışmaların körüklenmesiydi.
İsrail Kürt ayaklanmasını sadece Irak’a karşı bir koz olarak kullanmayı düşünmüyordu. İsrail bütün Ortadoğu’yu kapsayan hesaplarına uygun olarak bir Kürt Devletinin kurulmasını istiyordu ve bu konuda en büyük yardımcısı ABD’ydi. Bu Kürt devletinin Türkiye’nin bir bölümünü kapsaması da hedefleniyordu. Öyle ki 1983 yılında İsrail Dışişleri Bakanı Yitzak Şamir, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta gerçekleştirdiği sınır ötesi harekatla ilgili görüşleri sorulduğunda Türkiye’yi “Kürdistan’ı işgal altında tutan devletlerden biri” olarak tanımlamıştı. “Bu işgalci devletler barış karşıtı olduklarından Kürt halkının bağımsızlık mücadelesi bir türlü sonuca ulaşamamaktadır.”
Erdoğan ve Obama görüşmesi
Özetle Ortadoğu’da Kuzey Irak ve Türkiye’nin Güneydoğu’sunu kapsayan bir Kürt Devleti, İsrail ve baş destekçisi ABD’nin hedefidir. FETÖ ve PKK katilleri, DEAŞ ve Suriye’de ABD’nin yerleştirmeye çalıştığı YPG kantonu hep bu amaca hizmet etmektedir. Türkiye bundan 7 yıl önce dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın one minute çıkışıyla başlayan duruşunu ve tavrını bugün de Cerablus harekatı Fırat Kalkanı’yla pekiştirmiştir. G-20 zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Obama’yla yaptığı görüşmede, Türkiye’nin terörün her türlüsüne karşı duracağını, adı ister DEAŞ ister PKK ister YPG olsun, Türkiye’nin bir terör koridoruna izin vermeyeceğini açıkça vurgulamıştır. Bu kararlı duruş ve FETÖ nam kaltabanların 15 Temmuz darbe girişiminin milletçe ezilmesi Türkiye’nin en azından bu coğrafyada önder ülke olduğunu ve bundan böyle kabuğuna çekilmiş, çevresinde gelişen olayları izleyen değil onlara yön veren konumunu dosta düşmana göstermiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.