Yeni bir basamağa adım atarken
Suriye’de ama bilhassa sınırda olanlar Türkiye için sadece prestij değil, apaçık güvenlik meselesidir. Sürmekte olan Fırat Kalkanı operasyonu da bu açıdan geç bile kalmış doğru bir adımdır. Alan almış satan satmış olmadan önce; mesela 2013’ün herhangi bir mevsiminde bu girişim yapılabilseydi katma değeri çok daha yüksek olacaktı. Belki maliyeti de artmış olacaktı ama kazanımı da bugünküyle kıyaslanamayacak kadar fazla olacaktı. Bugün olabildi… Tarihte “keşke”lere yer yok, olana bakalım.
BAŞBAKAN’IN SÖZLERİ
Aynı zamanda Türkiye içeride de Suriye sınırında sürdürülenden daha hacimli bir terörle mücadele mesaisi yapıyor. PKK’nın hendek sonrası artan aktivitesine karşı, Ceylanpınar’da iki polisin şehit edilmesinden itibaren kalıcı bir askeri çözüm girişimi başlatılmıştı. O süreç devam ediyor ama belli ki değişim de kapıda.
Başbakan Binali Yıldırım’ın önceki gün Çukurca’da yaptığı açıklama şöyle:
“Özellikle 15 Temmuz’dan sonra terörle mücadelede yeni bir yol haritası ortaya koyduk. Savunmada değil, taarruzdayız.”
Devamında taarruzu da
tanımlıyor:
“Yurt içinde bunların kümelendikleri 10-12 yer var. Bu yuvalara girmek suretiyle memleketimizi yıllardır meşgul eden bu alçak terör örgütünü hizaya getireceğiz.”
Ciddi bir mücadelenin başlayacağına dair sinyal içeren sözler bunlar. Sürekli, yaygın ve hacmi belirsiz bir askeri müdahale başlıyor…
Bununla birlikte “taarruz” demek sadece PKK üslerine saldırı demek değil aynı zamanda siyasi olarak da mücadele seviyesini yükseltmek anlamı taşıyor. Nitekim tesadüf mü bilinmez ama dün de 8 HDP’li milletvekilinin mahkemeye zorla getirilmesi kararı çıktı. Bu gelişmeyi de aynı başlık altında değerlendirebiliriz.
BİR SEVİYE DAHA YUKARI
Tablo bize şunu gösteriyor…
Türkiye, içeride zaten 40 yıla yakın bir süredir sıkıntı çektiği PKK terörü meselesine bir de artık Kuzey Suriye’nin eklenmiş olması ve üstelik bunun da legal bir bölgesel yönetim karakterine ulaşmış olmasından dolayı bütün gücünü bu ikili yapının ülke üzerindeki güvenlik riskini minimize etmeye hasretmiş durumda. İki bölgenin siyasal ve sosyal karakteri ayrı ama neticede ikisinin denetimi de PKK’nın elinde olduğu için Ankara da olup biteni bu “güç oyunu”nu “güç” kullanarak oynamak istiyor.
Madem içerideki mücadele ile Rojova ilişkili hale geldi ve madem PYD/YPG orada fazla avantajlı, o zaman buradaki avantajlarını azaltmayı planlıyor.
15 Temmuz’dan sonra hem askerde hem de polisteki FETÖ unsurlarının tamamen temizlenmemekle birlikte azaltılması da hükümetin operasyon kalitesini artırmış bulunuyor. Sahaya bu arınmanın rahatlığı da yansımakta.
Sınır içi ve sınır dışı manzara, toplamda güvenlik politikaları açısından özel ve yüksek seviyeli bir döneme adım attığımızı anlatıyor. “Zaten hep öyle değil miydik?” diye sorulabilir. Cevap: Bu kadar değildik. Ayrıca her iki sahaya ilaveten, FETÖ ile mücadelenin dinamikleri de hiç bu kadar güçlü ve aktif değildi…
SABIR İSTEYEN BİR YOL
Böyle dönemler, yani yeniden yapılanma ve yeniden kurgulanma zamanları gerilimlidir ve sıkıntılıdır. Her gün iyi geçmez. Bilhassa da terörün Türkiye’ye karşı bu denli sinsi saldırıları varken moraller bozulabilir. Ama sonuçta sözünü ettiğimiz ülke Türkiye ve bu ülkenin imkanları yabana atılamaz.
Süreç sabırla yönetilirse, Türkiye’nin gücü ve imkanları akıllıca kullanılırsa, dünya ile dostluk ünitesi de bihakkın sevk ve idare edilirse umulmadık iyi neticeler alınabilir. Alınmalıdır da…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.