Bugün güzel şeyler yazmak lazım
Bugün bayram güzel şeyler yazmak lazım, gönlümüzü ferahlatan, umutlandıran güzel günlerden geçmesek de...
Bugün bayram büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpmek lazım, her gün küçücük çocuklarımızı, gencecik delikanlılarımızı zalim bir dünyaya kurban versek de...
Bugün bayram dostlarla, akrabalarla, tanıdık tanımadık herkesle helalleşmek lazım, epey bir süredir dostluk, akrabalık ve kardeşlik hukukunu unutmuş olsak bile...
Bugün bayram köyümüzde, mahallemizde, şehrimizde fakirlere, yetimlere daha bir şefkatle davranıp yardımlarla gönüllerini hoş etmek lazım, kapitalizmin acımasız dünyasında şefkati, merhameti unutmuş olsak da...
Bugün bayram yüreğimizde sevgi iklimine daha fazla yer açmak lazım, sevgisiz ve zalim bir dünyada yolumuzu bulmakta zorluk çekiyor olsak bile...
Bugün bayram vicdanlarımızı yeniden kontrol etmek lazım, vicdanın değil, vicdansızlığın prim yaptığı bir dünyada yaşıyor olsak da...
Bugün bayram adalet ve merhamet duygularına yüreğimizin kapılarını sonuna dek açmak lazım, her ne kadar adalet ve merhamet peygamberinin ümmeti olduğumuzu unutmuş olsak da...
Bugün bayram ırkçılığın ve ayrımcılığın bir insanlık suçu olduğunu yeniden hatırlamak lazım, her ne kadar peygamberimizin veda hutbesinde insanlığa emanet ettiği “Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur” düsturu günümüzde Müslümanlar için bile bir anlam ifade etmiyor olsa bile...
Bugün bayram bütün insanlığa şefkat, zalimlere, fasıklara ve münafıklara buğz etmek lazım.
Bugün bayram adalet ve özgürlük değerlerini korumak için, insanları tanklarla ezen sapık Mehdi taslaklarının eli kanlı teröristlerini bir yere not etmek lazım.
Bugün bayram, hepimizin her zaman adalete ve merhamete ihtiyacı olduğunu tekrar tekrar hatırlamak lazım...
Büyük şair Sezai Karakoç’un ‘Dirilişin çevresinde’ kitabındaki kurban makalesinin zihin dünyamız açısından ufuk açıcı olacağı kanaatindeyim: “O gün, çubuğuyla, bir kurban adayı hayvana sertçe vuran bir sürücü, alelâde günlere göre, bizde çok daha büyük bir tepki doğurur. İçimiz: ‘Başımıza vursa daha iyi’ der. Acıma duygumuz, keskin bir koku gibi yayılır ortalığa. Kurban, kimseden bir şey istemeden ve her şeyini vererek, şehri ve bizi zapt eder, feth eder.
Yani öbür günlerdeki ölüm de ölümdür ama dışımızda, hatta idraklerimizin dışında bir ölümüdür hayvanın. Alanımıza girdiği zaman, hayvan, artık canlı varlık değil, sadece ettir. Hâlbuki kurban olayında, ölüm artık yalnız kurban edilenin değil, kurban edenin de bir yaşantısıdır. Yani insan da kendi ölümünü bir parça yaşar o anda. Yani, sanki o anda kendisi ölecekken, o hayvancağız, kendisinin yerine ölmekle ödevlendirilmiştir. Hz. İsmail’in yerine koç’un kurban edilmesi gibi. Bu alanda kurban, bir nevi, hayvanın şehidi gibidir.
Kurban kesilirken, bir an için insanın yaşadığına hamdetmemesi elde değildir. Hamd ve şükür, yaşamak gibi zaruret oluyor. O gün havada, elle tutulur bir kurban yeli eser. Artık bu ölüm, öbür günlerdeki hayvan ölümlerine benzemez. Farklı bir ölümdür bu. Ölümün metafizik havası, canlı bir şekilde, her yanımızı ve ölüm olduğu halde, bu ölüm diri bir ölümdür.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.