Batı seni niye sevsin arkadaş?
Eğer bir Batılı devlet adamı kalkıp da Türkiye’yi övüyorsa, bil ki bu senin hayrına değildir, derdi rahmetli Kemal Tahir. “Batı’da oyun bitmez arkadaş. Hem seni niye sevsin ki? Yıllarca Osmanlı’nın altını oymuş; yok etmek için elinden geleni yapmış. İslam’dan ayrılıp Hıristiyan olursan sana Roma’nın anahtarlarını bile önermiş. Sen Hıristiyanlığı kabul etmeyince de, bütün kinini, nefretini kusmuş yüz yıllar boyu. Sonra seni parçalamış; sekiz milyon metre karelik imparatorluk yedi yüz elli bin metre kareye düşmüş. Rahatlamış mı kaltaban? Ne gezer!” diye de kehribar tesbihini çeke çeke odanın içinde dolanır, sesi yükseldikçe yükselir, sonunda bağırmaya başlardı ta ki rahmetli Semiha Yenge gelip de “Kemal yeter; Vallahi sana Taksim’de bir kürsü yapacağım; oradan istediğin kadar bağırıp çağırısın,” derdi gülümseyerek. Bunun üzerine rahmetli Kemal Ağabey susar, gidip bir köşeye otururdu ama bir süre sonra gene başlardı anlatmaya...
Yerden göğe kadar haklıydı Batı’nın Türkiye nefretiyle ilgili söylemlerinde. Onu yitirdikten sonra, anlattıklarının somut örneklerini gördük de gördük. Hiçbir ülkenin iç işlerine karışmamak sözüm ona Batı’nın erdemli duruşlarından biridir, değil mi? Değil! Bakın 15 Temmuz rezilliğine. ABD’nin koruması altındaki meczup imam bozuntusu haddini de boyunu da aşıp Türkiye’de darbe yapmaya soyunduktan günler hatta haftalar sonra Batı, o da yarım ağızla, bir geçmiş olsun sarkıttı ki bizden yana bu, “hala gebermedin mi?” demekten başka bir şey değildi aslında. Ancak HDP’li milletvekilleri göz altına alındığında, hep bir ağızdan ne diktatörlüğümüz kaldı, ne Batılı değerleri (!) ayaklar altına alıp üzerinde tepinmediğimiz! Hangi Batılı değerleri ayaklar altına almıştık? Ülkeyi bölüp parçalamak isteyen, Batının paralı köpeklerine silah taşıyanları göz altına almak mıydı suçumuz? Her fırsatta bize sövüp saymak olsaydı suçları sadece ki yıllardır yaptıkları buydu, it ürür kervan yürür der, elimizi sürmezdik. Ancak yurdumuzu bölmek, parçalamak için kadın erkek demeden, çoluk çocuğu hesaba katmadan önüne geleni öldüren PKK nam katillere kol kanat gerer, onlara her türlü yardımı yaparsan elbette hukuk yakana yapışır. Eğer bir İngiliz milletvekili IRA’ya açıkca yataklık etse, silah taşısaydı İngiltere ne yapardı acaba?
TERÖRÜ ÖNLEME YASASI
İngiltere 1974 yılında yürürlüğe soktuğu Terörü Önleme Yasasıyla, her hangi bir İngiliz vatandaşının bir terör örgütü üyesiyle söyleşi yapmasını bunu yayınlamasını bile yasakladı. Bunu yapan gazeteciler tutuklandı. Elinde göz altı belgesi olmayan polisler bu kişileri söz konusu yasa çerçevesinde mahkeme kararı olmaksızın 48 saat göz altında tutma yetkisine sahipti; hala da geçerlidir bu. İster bakan olsun ister milletvekili, terörle en küçük bir ilişkisi saptandığında önce İrlanda dışına çıkarılır ardından da İç İşleri Bakanlığı, milletvekilliğinin düşmesi için parlementoya başvururdu.
MACARİSTAN’LA POLONYA’YA BAKIN
Almanya’da sol parti milletvekili Nicole Gehlike’nin PKK’ya destek verdiği, örgütün bez parçasını havada salladığı için dokunulmazlığı kaldırıldı ve ilk aşamada bin euro para cezasına çarptırıldı. Suçu neydi? Terörü övmek. Batılı bütün ülkelere bir göz atın hepsinde de teröre yataklık etmeyi bir yana bırakın, bir terör örgütünü övmenin bile suç olduğunu görürsünüz. Bütün bunlara rağmen bu gün TC vatandaşlarına Avrupa’da serbest dolaşım iznini vermemek için AB, TBMM’de çıkarılmış Terörle Mücadele Yasası’nın baştan aşağı değiştirilmesini istiyor. Bu tam anlamıyla çifte standart, hatta iki yüzlülüktür. Eğer AB baskı düzeninden söz etmek istiyorsa önce Polonya ve Macaristan’a, yani iki üyesine bir göz atsın! Diktatör arıyorlarsa da Macar Viktor Orban’dan alasını bulamazlar. Ama bu onları kesmez; çünkü ikisi de hem AB üyesi hem de, söylemesi ayıptır, Hıristiyan! Yani? Yani Batı’yı bu gibi konularda fazla ciddiye almamak gerekir. Kısacası “it ürür kervan yürür” iyi laftır arkadaş!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.