Teröre karşı hem silah hem de diplomatik hamle
Otuz yıldır terörle mücadele ediyoruz ve kaybettiğimiz her canın acısı hala yüreğimizde... Eminim Beşiktaş’ta yaşadığımız acıyı da uzun yıllar unutamayacağız.
Polislerimize, sivil vatandaşlarımıza karşı yapılan bu zalimlikler toplum olarak birbirimize daha da kenetlenmemize vesile oluyor, bugünlerde bu en büyük tesellimiz. Düşünün ki sokaklarda insanlar polisleri sevgiyle kucaklıyor, bağrına basıyor. Bir toplum için herhalde bundan daha değerli bir şey olamaz. İnanıyoruz ki saflarımızı daha da sıklaştırarak, sevgiyi çoğaltarak terörü birlikte yeneceğiz.
Bu süreçte belki de en büyük sorunumuz, zaman zaman belli kesimlerde ortaya çıkan toptancı yaklaşımlar. Evet en önemli meselemiz terörle mücadele, ancak kimi farklı düşünceleri, yaklaşımları sanki terör destekçisiymiş gibi lanse ederek adeta bir sürek avı havası estirmek kardeşlik ikliminin en büyük düşmanı...
***
Bilelim ki terörün gerçek hedefi, toplumdaki barış ve kardeşlik iklimini zehirlemektir. Eğer terörle mücadeleyi kendi mecrasından saptırarak toplumda yeni gönül kırgınlıklarına yol açacak negatif bir algı oluşturursak, buna en çok terör örgütü sevinir.
Teröre karşı devletin elinin ağır olduğunu en şiddetli şekilde göstermeliyiz. Ama aynı zamanda demokrasimizin kalitesini artırarak ve de özgürlüklerin önünü açarak geniş toplum kesimlerini terörle mücadele hedefinde omuz omuza tutmak zorundayız.
Terörle mücadelede bugüne kadar bir türlü aşamadığımız en önemli sorunlarımızdan birisi de galiba dış politikada kendimizi yeterince anlatamamamız... Biliyoruz ki Türkiye’yi hedef alan terör dalgası sadece kendisinden ibaret bir güç değil. Dünyadaki bazı merkezlerin terörün yolunu açtığı, hatta zaman zaman teşvik ettiği ya da teröre karşı yeterince Türkiye’ye destek vermediği bir vakıa. İşte dış politikanın önemi de tam burada başlıyor. Önce terör örgütünün ‘demokratik hukuk devleti’ni yıkmayı hedeflediğini bütün dünyaya anlatmak zorundayız. Bunu yaparken de hak ve hürriyetleri teminat altına alan bir ülke fotoğrafını dost düşman herkese göstermek.
***
Evet Batı ile siyasal sorunlarımız var, bizi yeterince anlamadıkları, hatta zaman zaman düşmanca siyaset uyguladıkları bir gerçek. Ama bunun yolu toptancı bir yaklaşımla “Batı bizi yok etmek istiyor” söylemi değil.
Kabul etmek gerekiyor ki, sadece bir tek enstrümanla terörle mücadele mümkün değil. Dünyada tek başımıza yaşamadığımıza göre, teröre karşı verdiğimiz mücadelede yanımızda duracak dostlarımızın sayısını artırmak zorundayız. Elbette kendi mücadelemizi verebilecek güçteyiz, aksini düşünmek devletin zaaf içinde olduğunu kabul etmek olur. Ancak unutmayalım ki, terörün küresel ayakları var, bu yüzden de küresel ittifaklar kaçınılmaz. Ayrıca Batı’da yükselişe geçen İslamofobiye karşı Avrupa ile ilişkileri normalleştirmek sanırım daha akıllıca bir yol olsa gerek. Kısacası Batı ile siyasal sorunlarımız var, medeniyetler savaşında değiliz.
***
Bu konuda Şükrü Hanioğlu’nun 11 Aralık’ta Sabah’ta yayınlanan yazısında çok önemli tespitleri var: “Oryantalizm” ve onun tersine ontolojik biçiminden şikâyet ederken böylesi bir “Oksidentalizm”e savrulmak, “Medeniyetler Çatışması”nın anlamsızlığını vurgularken onu tersinden üretmek, buradan yola çıkarak da türdeş olduğu varsayılan bir “Batı” ile savaşın “kaçınılmazlığı”nı savunmanın “modernlik yorumu”ndan “dış siyaset yapımı”na ulaşan konularda kapsamlı sorunlara neden olacağı açıktır.”
Evet PKK’nın Türkiye için tehdit oluşturmasında Batılı müttefiklerimizin kısmi etkisinin olduğu ya da görmezden geldikleri bir gerçek. Ama Batı ile ‘medeniyetler savaşı’ içinde değiliz. Terör meselesini çözmek için ihtiyacımız olan, politik ve diplomatik bir hamle...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.