Vahşete bakarken...
Bir: Bu katliam, bir Müslümanın işi değil, tam da “Türkiye’de bir hayat tarzı gerilimi” oluşturmak, tam da Müslümanları olağan şüpheli hale getirmek ve tam da Türkiye gibi modern demokratik bir ülkede bile iktidarda “Dindar” bir kadro varsa, bu tür eylemlere müsait zemin oluşacağı kanaatine yol açmak isteyen İslam karşıtı odakların işi olabilir.
İki:Sağduyulu bildiğim kalemlerin bile, olaya “Hayat tarzı katliamı” yorumu yapmaları öncelikle çok peşinci bir yaklaşımı sergiliyor. Ve terörün aynı zamanda akıl tutulmasına yol açtığı izlenimini veriyor.
Üç: Olaydan bir Sünni - Alevigerilimi çıkarmak için seferber olmak, böyle bir yangına benzin taşımaya hazır bir halet-i ruhiyenin yansıması olarak görülüyor.
Dört: Hutbelerde, kürsülerde, yılbaşı kutlamaları üzerine yapılan uyarıları Reina cinayeti gibi olaylara zemin hazırlayan malzemelere dönüştürmek, öncelikle, bu tür vaaz ve hutbelerin ne tür bir amaçla sunulduğunu görmemekten kaynaklanıyor. Bu alanı iyi bildiğimi sanıyorum ve belirtmek istiyorum ki, yılbaşı ve benzeri olaylar karşısında gösterilen duyarlılık, daha çok, modern akımlar karşısında Müslümanların kişilik aşınması, başkalaşma, dönüşme riskine yönelik uyarı mahiyetindedir. Bir iç kaygı alanıdır. Bu tavır, aslında, dindar insanlar arasında da yılbaşı gibi kolay tüketim alanlarında bir dönüşüm yaşandığı gerçeğini de ortaya koyar. Kendi kendisi olma, öyle kalma çabasının bir yansımasıdır. Hoca kürsüye ya da minbere çıkar ve huzurundaki insanlara hitap eder: “Kendi değerleriniz üzerinde titiz olun, İslam dışına benzemeyin, farkında olmadan dönüşüyorsunuz, dikkat edin” der. Ortada falanca hocayı dinledi, gitti silahları kuşandı ve ölüm kustu gibi bir durum mu var Allah aşkına? Ortada bütün güvenlik uzmanlarının birleştiği profesyonel bir cinayet makinası var, ne diyor, güvenlik uzmanı Abdullah Ağar:“Tam bir katil. İnsan etine çok ateş etmiş. Masum insanlara ateş etme konusunda hiç tereddüdü yok. Yakın mesafe ve meskun mahallerde tecrübeli.” Bu tipin “Yılbaşı kutlamalarını eleştiren hutbe dinledi ve katliam yaptı” bir ilişkiye bağlanması mümkün mü?
Beş: Şunu da biliyoruz ki, terörü İslam’ın üzerine sarmak isteyen bir kumpas var. Uluslararası ortamda var, onun içerde pazarlayıcıları var. DEAŞ’ın nasıl bir cinayet makinası olduğu ve İslam’a mal edildiği hususu ayrıca incelenmeye değer. Ama onun üzerinden içerde bir “İslamofobi” oluşturmak için Reina vahşetini kullanmak, kesinlikle kötü niyetin yansımasıdır.
Altı: Reina vahşetinde konuyu, “Müslümanlar ve Ötekiler” alanına çekmek, katilin gerçek hüviyetini ve amacını gizleme sonucunu da doğuracaktır ki, bu da cinayeti planlayan odağın hesapları arasında olmalıdır. Onun için herkes vahşeti yorumlarken durduğu yere de bakmalıdır.
Yedi: Vahşete karşı tavırda, Diyanet İşleri Başkanı’nın yaptığı açıklama, islami duruş açısından çok nettir:“Bir pazar veya mabette yapılmasıyla bir eğlence yerinde yapılmasının herhangi bir farkı yok. Bu, bir vahşettir, dehşettir, cinayettir ve katliamdır.” Evet, Müslümanca tavır budur.
Sekiz: Türkiye üzerinde oynanıyor. Hedef alınmış durumdayız. Öncelikle “Güvenli ülke” imajı, onunla birlikte ekonomi vuruluyor. Kim veya kimler tarafından ve hangi sebeplerle hedef alındığımızı doğru okumak hayati önemdedir. Hedef alındığımız konularda nelerin vazgeçilmez nelerin ihmal edilebilir olduğunu görmek, hangi alanlarda vurulacağımızı görmek ve ona karşı kendi kendimizi tahkim etmek de hayati önemdedir. Dost - düşman ayrımı yapmak hayati önemdedir. Dost - düşman ayrımı yaparken yanlışlardan kaçınmak hayati önemdedir. Mücadele stratejisini belirlerken kuvvet değerlendirmesi yapmak hayati önemdedir.
Dokuz:İç barış, iç barış, iç barış. Tepeden tırnağa herkesin en duyarlı olması gereken konu budur. Bu alanda sancılıyız. Yaralarımız var. Ve doğrudan Cumhurbaşkanlığı zemininde iç barış projesi üzerinde çalışılmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.