Asıl risk referandumda...
Meclis’te Anayasa görüşmeleri başladı. Artık muhtevadan çok oylamanın sonucu merak ediliyor. Orada da “Fire hesabı” ön plana çıkmış bulunuyor. Fire olur mu, fireler Meclis’ten geçişi engelleyebilir mi, hangi partiden ne kadar fire olur, MHP’den fire kesin de, sayı ne kadar olur, Ak Parti fire verir mi... Oylama gününe kadar bunları konuşup duracağız.
MHP’de genel başkan yardımcısı seviyesinde (Atilla Kaya) bir tepki istifası oldu. Atilla Kaya’nın parti bünyesindeki etkinliğine ilişkin bilgiler, gruptan çok, tabandaki yansımaları ile ilgili değerlendirmelere konu oluyor.
Ak Parti ve MHP’nin toplam sandalye sayısı 356, en az 27 fire gerekiyor ki, “Evet” rakamı 330’un altına düşsün, şu anda en azından gruplar adına yapılan konuşmalarda buna ihtimal verilmiyor.
Ancak CHP’nin Meclis’teki söylem stratejisinin, 1 Mart tezkere oylamasına benzer bir sonuç çıkarmaya yönelik olacağı anlaşılıyor. Baykal ismi bunun için devrede. Baykal’ın olayı, sağ – sol, iktidar – muhalefet gerilimi ikliminden çıkarıp, vicdan sorgulamasına dönüştüreceği tahmin ediliyor.
Ancak Meclis oylaması, öngörülemeyen firelerin olması durumunda, hem Ak Parti için hem MHP için ciddi sancı doğuracağından her iki parti yönetiminin 330’u bulma noktasında çok sıkı çalışacağı açık. Şu an görünen de, 330’un bulunacağı noktasında.
Ancak asıl riskin referandumda olduğu görüşleri var ki yabana atmamak lazım.
Tuğrul Türkeş’in 27 Kasım 2016 tarihli Hürriyet’te yayınlanan, Cansu Çamlıbel’e verdiği mülakat, referandum sonuçlanıncaya kadar bir “risk uyarısı” olarak hatırlanacak gibi görünüyor.
Türkeş orada“Bahçeli’nin çok deneyimli ve kurt bir siyasetçi olduğu”nu,“Kesinlikle bir stratejisinin bulunduğu”nu bunlardan birisinin “iktidarı yanlış bir adım atmaya yönlendirerek” referandumda kaybetmesine yol açıp, takviminden önce seçimi yenilemek zorunda bırakmak olabileceğini” ifade ediyor.
Türkeş yine orada “Hükümete yakın medyadaki kamuoyu araştırmalarına göre başkanlığa halk desteği yüzde 60’larda” diye başlayan bir soruyu “Biz bunu bilmiyoruz” diye cevaplandırıyor. Sonra da özetle diyor ki:
“Turgut Özal Anavatan Partisi’nin başında ve iktidarda, en güçlü zamanları... 1987’de bir referanduma gitti... Referandumda halk yüzde 49.8’e yüzde 50.2 ile eski siyasetçilere siyaset yolunu açtı... Ve rahmetli Özal’ın düşüşü başladı. İktidardaki bir partinin bunu dikkate alması lazım. Referandum genel seçim değildir. 7 Haziran’da yüzde 41 alırsın, 1 Kasım’da yüzde 49.5’e çıkarırsın ve mutlak galipsin. Referandumda aynı yüzde 49.5’u aldığında seçimi kaybettin demektir. Referandumu kaybetmek cumhurbaşkanının yasal ve meşru olduğunu tekrar tartışmaya açar. AK Parti’nin buna dikkat etmesi lazım.”
Türkeşbunları “Bakın bir tehlikeye dikkat çekmeye çalışıyorum” diyerek söylüyor.
Türkeş, bunları Bahçeli alerjisiyle mi söylüyor yoksa hakikaten deneyimli bir siyasetçi olarak mı uyarıda bulunuyor, farklı farklı değerlendirilebilir.
Ama referandumda yüzde 49.9 almak gerçekten ciddi siyasi risklere kapı açacaktır.
Peki Ak Parti yüzde 50 artı 1’i garanti mi görüyor?
Yakında açıklanan ANAR’ın anket sonuçları risk boyutunu akla getiriyor. ANAR ki Ak Parti’nin mutfağı gibidir, onun anketine göre halkın yüzde78’i farklı derecelerde de olsa anayasa değişikliği konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığını söylüyor.
Ayrıca Ak Parti’nin toplumla ilişkileri açısından birçok farklı değişken devreye girmiş durumda.
- Ak Parti’nin MHP ile, HDP ile ilişkileri, bunun, Doğu - Güneydoğu’daki operasyonlarla birlikte Kürt halkındaki yansımaları. FETÖ operasyonlarının yan etkileri. CHP’nin muhalefet dilindeki değişmeler ve ekonomideki daralmalar. 15 Temmuz heyecanı, “İstiklal savaşı veriyoruz” algısı, terörle mücadele... Nasıl bir oy denklemi ortaya çıkarır? Risk, bütün bunların arasından çıkıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.