Ayçörekleri, kurabiyeler sadeliğin bereketi!
Geçen gün... Karda bata çıka çarşıda dolaşırken önüme meşhur bir tatlıcı dükkânı çıktı.
Tatlıyla aram pek yoktur ama o an içimde tatlı yiyeceklerin "sıcak" bir şey olduğuna dair bir his belirdi. Üşümeye çare olur diye kendimi dükkândan içeri attım.
İçerisi ışıl ışıl bir şenlik alanını andırıyordu.
Tezgâhlara tepsi tepsi tatlılar dizilmişti.
Fıstıklılar, cevizliler, kaymaklılar, sütlüler...
Boş kalan yerlere de şekerlemeler ve kuru yemişler serpiştirilmişti.
Çeşitlilik baş döndürücüydü. Ondan mı bilmem, kararsız kaldım ve birdenbire hevesim geçti.
Eve dönüp çay içme isteği uyandı. Bir de yanında ayçöreği olsa ne iyi olurdu.
İyi de böyle bir yerde o sade mi sade, basit mi basit güzellik ne arardı!
Tam o sırada gözüme çarptı.
Kasanın yanı başına, paraların el değiştirildiği metal düzlüğe şeffaf streç kılıfla sarmalanmış birkaç ayçöreği konulmuştu.
Hani utanmasalar sokağa terk edeceklermiş gibi bir izlenim...
İçim burkuldu.
Almadan çıktım.
***
Eve döndükten az sonra bir arkadaşım oturduğu kasabadan nesli tükenmek üzere olan bir minik kurabiye fırınının fotoğrafını gönderdi.
Vitrinde sadece dört ürün gözüme çarptı.
Tertemiz, köpük köpük bezeler, özenle jelatinlenmiş acıbadem kurabiyeleri, kâğıt helva desteleri ve el yapımı gofretler.
Sadeliğin bereketi, çocuksu iştah ve sihirli bir davet...
Daha ilk bakışta hissettiklerim bunlar oldu.
Nostaljik bir şeyler anlatıp gönül çalmaya niyetim yok, yanlış anlaşılmasın!
Zaten o küçük dükkân da varlığını biraz kasabaya, biraz da kalender meşrep sahibine borçludur, hiç kuşkum yok.
Zaten şehirde olsaydı, rahat bırakmazlar, havalı bir kafeye çevirirlerdi. Ona da itiraz etmem.
İtirazım şu...
Aradığımız tadın çeşitlilikten çıkacağını sanıyoruz.
Oysa kafamızı buna taktıkça neyi gerçekten anladığımızı, neyi gerçekten sevdiğimizi yavaş yavaş unutuyoruz.
***
Minik mahalle fırınının vitrini gerçeği yüzümüze böyle çarpıyor işte!
Dümdüz bir acıbadem kurabiyesi ve gevrek bir kâğıt helvadan güzeli var mı?
Ya da...
Şu anlattığım, paraların arasına hoyratça terk edilmiş ayçörekleri hani...
Oysa severdik.
Akşamüstü çaylarına eşlikleri değme pastalara, keklere taş çıkartırdı.
Nasıl unuttuk?
Nasıl hızla değersizleştiriverdik?
Tamam! Bolluk güzel şey, hiç eksik olmasın!
Fakat bize sevdiklerimizi unutturan; değer bilmezliği kışkırtan çeşitliliği neyleyeyim...
Sonra da seçme endişesinden, gitgide büyüyen tatminsizlikten yakınıyoruz.
Bir bilsek ki...
Neyi sevdiğini unutan insanlar için normal bir hal bu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.