Siyaset dindarlık ve dünyevileşme
Geçtiğimiz günlerde ‘İslam düşüncesinin gelmek istediği yer burası mı?’ başlığı ile yazdığım yazıya gelen yorumlarda, sanki dindarların siyasetten uzak durmaları gerektiğini öneriyormuşum gibi son derece yanlış bir algının var olduğunu gördüm. Oysa tam aksine Müslümanların siyasi ve fikri gelişmeleri yakından izlemeleri aynı zamanda toplumsal bir vecibedir. Dolayısıyla dindarlar yaşadıkları toplumdaki siyasi gelişmelerden, hatta dünya siyasetinden bihaber kalamazlar. Biliyoruz ki, bu ülkede dindarlar yıllarca siyasetin arka bahçesinde tutuldukları için, kendi gelecekleriyle ilgili verilen kararları sadece seyretmek zorunda kaldılar.
Bu çerçevede benim esas olarak itiraz ettiğim; İslam’ın kuşatıcı mesajının siyasi ve ideolojik düzeye indirgenerek siyasetin bir aracı haline dönüştürülmesidir. Zira siyasette olup bitenlerin farkında olmak, hatta gerektiğinde müdahil olmak bireysel planda var olmanın da en önemli göstergesidir.
Maalesef siyasi tarihimizin pek çok döneminde dinle siyaset arasındaki ilişki fikri planda bir ilke temeline oturtulamadığı için Müslümanlar ya dini ve ahlaki kazanımlarını siyaset uğruna heba etmişler ya da ‘araf’ta kalmayı tercih etmişlerdir.
***
Açıkçası ben Prof. Ali Bardakoğlu’nun günümüz Müslümanlarının ruhunda ve kimliğinde derin sarsıntılar oluşturan “Zahiri dindarlaşma ile batıni dünyevileşme” arasında kalma halini biraz da siyasetle dindarlar arasındaki ilişkiye benzetiyorum.
Açıkça ifade etmek gerekirse, dindar camiada her şeyin sadece siyasetten ibaret olduğu gibi bir algının giderek dindarlıkla özdeş hale gelmeye başlaması yüzünden, Müslümanlar derin bir ‘dünyevileşme’ tehlikesiyle karşı karşıya kalmış bulunmaktadırlar.
Zira siyasetin tek merkez ve hatta tek meşruiyet alanı haline gelmesiyle birlikte, artık bütün ahlaki doğruların da ‘dünyevileşme’ adına rahatlıkla takas edilebilirliği çok makul bir davranış haline dönüşmeye başlıyor.
Ve bu halin doğal bir sonucu olarak da özü ortadan kalkan din, sadece bir ritüel haline dönüşüyor.
Prof. Ali Bardakoğlu “İslam’ın ışığında Müslümanlığımızla yüzleşme” adlı kitabında bu konuda çok sarsıcı bir tespitte bulunuyor: “Dünyevileşme İslam dünyasını giderek sarmalayan bir girdap. Ve bugün dünyevileşme anaforuna kapılanlardan biri de Müslümanlardır. Alnı secdeden kalkmayan Müslümanlar dünyevileşmeye meydan okuyarak dünyevileşiyorlar.”
İşte bu gerçekten trajik bir durumdur. Ne yazık ki günümüzde İslam’ı dinin yüzyıllar içinde oluşan tarihsel tecrübesiyle birbirine karıştırarak, dinle siyaseti aynı din algısı içine yerleştirerek sunduğumuz din anlayışı, Müslümanları dünyevileşmeye sevk edeceği gibi, İslam algısını da dar bir alana, zamana ve mekana hapsedecektir.
***
Kuşkusuz din- siyaset ilişkisinde kastettiğimiz, dinin siyasal ve ideolojik hedeflere indirgenmesi endişesidir. Aksi takdirde hayatı tümüyle dinden soyutlamış oluruz ki, böyle bir durum kabul edilemez. Bardakoğlu Hoca’nın ifadesiyle, “Din ve siyasetin birbirinden ayrılması teziyle başlayan süreç sonunda din ile hukuku, hatta bir ölçüde ahlak ile hukuku da birbirinden ayrıştırıyorsa, o da ciddi bir sorun demektir.”
Fıtratımızın asli unsuru olan ahlak, siyasetin de, hukukun da temeli olmaz zorundadır. Eğer ekonomiden siyasete, eğitimden sosyal hayata kadar her alanda ahlakı yitirirsek, ruhumuzu da kaybetmiş oluruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.