İki önemli konu
Referandumla ilgili iki konuya temas etmek istiyorum bu yazıda:
1- Kampanyanın dili
2- Hayır çıkma ihtimali
İlk konudan başlarsak, daha şimdiden çok çok keskin bir propaganda kampanyası gerçekleşeceği görülüyor.
“Beka meselesi”zaten 15 Temmuz'da yaşananlar yüzünden bir süredir Cumhurbaşkanı'nın ve Hükümetin gündeminde. PKK ile mücadele çerçevesinde bu noktada MHP ile de yakınlaşmak zor olmadı. Kuşkusuz 15 Temmuz da çok hayati bir meseleydi, terörle mücadele de... O alanda yardımlaşmakta da sorun yok. Her ne kadar Ak Parti, PKK ile mücadele ederken, Kürt vatandaşların hassasiyetine dikkat ederek, MHP'den farklı bir dil ve yöntem kullanageldiyse de, hendek - barikat çılgınlıklarından sonra mücadelede MHP ile aynı dili kullanmakta beis görmemeye başladı. Bu yaklaşım, Bahçeli'nin sistem değişikliğine ilişkin destek açıklamasından sonra çok daha belirgin hale geldi. Burada araya, MHP tabanının Bahçeli'ye ve referandumda “Evet”e yönelik destekte tereddüdünün izalesi gibi bir hassasiyet de girdi.
Bunlar Türkiye siyasetinde izah edilebilir şeyler. Benim dikkat çekmek istediğim husus, Evet-Hayır'ı “ihanet ayrışması” tarzında projelendirmekle ilgili. Bir süre önce Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanları arasında yer alan Özlem Zengin'in “Evet diyen de hayır diyen de vatanını seviyor” sözü yansıdı bir mülakata ve ben onu önemsediğimi yazdım. Bir kere daha yazıyorum: Bir hassasiyeti yansıtan bu söz önemli. Dilerim Ak Parti'nin kampanya koordinatörleri, bu yaklaşımı “Naif” bulmaz.
Neden böyle düşünüyorum?
Bir referandum söz konusu. İkili bir ayrışma. “Evet” diyenler vatansever, ülkenin beka meselesini anlamış ve ona göre konuşlanmış, “Hayır” diyenler de FETÖ'cü, ya da PKK'cı kabul edilirse, ortaya çıkan sonuç diyelim, Ak Parti ve MHP'nin en yüksek beklentisi olan yüzde 60'a 40 olsun, burada bile yüzde 40'lık bir “Ne” grubu oluşmuş oluyor? Bu ülkeyi diyelim bir Başkan yönetti, bu yüzde 40'ı ne yapacak? O Başkana oy vermese bile “Başkanım” diyecek bir toplum olması sağlıklı değil mi?
İkinci konu daha hassas.
Acaba Cumhurbaşkanlığı ve Ak Parti nezdinde “Hayır çıkma ihtimali” diye bir şey değerlendiriliyor mu?
Ona dair bazı kulis notları yansıyor medyaya. İşte “Hayır çıkarsa seçime gidilir vs.” türünden.... Yine Ak Parti cenahından “Hayır'ı akla bile getirmemeliyiz” türünden söylemler de yansıyor. “Süreç başladı, hayır çıkma ihtimali varsa bile bundan sonra ne yapılabilir ki, Cumhurbaşkanı Meclis'e geri mi gönderir?” gibi de sorulabilir. Hukuk olarak hala geri göndermek de mümkün ama onun da ayrı problemli bir anlamı olur.
Ben şunu söylemek isterim:
Hayır çıkarsa siyaset çok sıkıntılı bir zemine girer. Seçimin onu rayına oturtacağını söylemek zor. En azından referandumda reddedilen bir şeyi Meclis'le hangi oy oranı ile nasıl gerçekleştireceksiniz? Orada Tuğrul Türkeş'in bir süre önce Hürriyet'ten Cansu Çamlıbel'e söylediği sözler, bir “UYARI” halinde yanıp sönmeye devam ediyor.
Halkla temaslarımda şunu görüyorum: İnsanların bir kısmı “Hayır”ın getireceği türbülansı görerek oy verecek. Muhtemel ki, Ak Parti de, belki “Hayır çıkarsa”yı ağzına almadan, vatandaşı türbülansa karşı uyararak “Evet” vermesini isteyecek.
Bir süre önce “Referandumda risk alanları”nı yazmıştım. Dün Abdülkadir Selvi, Ak Parti'nin “İkna edilmesi gereken gruplar üzerinde durduğu”nu yazdı. “Yüzde 9'luk kesim, gençler ve Kürt oyları”ndan sonra bir madde de şu: “FETÖ’cü olmadığı halde yakın çevresinde FETÖ operasyonlarından olumsuz etkilenenler. Bu kesim ilk kez gündeme geliyor. Ağırlığı geçmişte AK Parti’ye oy vermiş seçmen kitlesinden oluşuyor. Aileleriyle birlikte sayılarının bir hayli fazla olduğu düşünülüyor. ‘FETÖ’cü olmadığı halde çevresindeki FETÖ operasyonlarından mağdur olanların bulunduğu kesim nasıl kazanılacak’ diye fikir jimnastiği yapılıyor.”
Bir ara Cumhurbaşkanı Erdoğan “Biz sırtımızda yumurta küfesi taşıyoruz” diyordu ya, bence kampanya dili de bununla birebir ilişkili.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.