Büyük Türkiye hayali nasıl gerçek olacak?
Büyük Türkiye hayalinden heyecanlanmayan kimse yoktur. Zira Türkiye'de yaşayan herkesin, güçlü ve müreffeh bir ülkede yaşama arzusu taşıdığına eminim. Heyecanlanmayan zaten bu topraklara kendini ait hissetmiyordur.
Kanımca ayrıldığımız nokta, 'büyük Türkiye' hayalini kimler, nasıl gerçekleştirecek?' kısmıdır.
Dün yazdığım konunun devamı olan bir tartışma okuyorsunuz. Yani dünyada, özellikle Batı'da derin bir sarsıntı var. Batı içe kapanıyor, kendinden olmayan milletleri ve ülkeleri dışlıyor ve yasaklıyor. Bu nedenle büyük bir kaosa neden olacak. Bu durumda Türkiye ne yapacak, ne yapmalı?
Büyük ve güçlü bir Türkiye olmak zorundayız. Hemfikir olduğumuz konu bu. Bunun nasıl olacağı konusunda fikir ayrılıkları var. Bu fikir ayrılıklarını derinleştirip, toplumu ayrıştıran, bir kısmını ötekileştiren anlayışla, bütünleştirici ve ortak bir enerji bulmaya çalışanlar arasında bir tartışma var.
Şurası bir gerçek ki, Büyük Türkiye hayali, toplumun bir kısmıyla, bir grubuyla, bir ideolojiye sahip olanlarıyla tek başına gerçekleştirilemez.
Öyle olsaydı Kemalizm bunu başarabilirdi. 'CHP zihniyeti' diye sonradan evrilen bu anlayışın, ürettiği sorunlarla yaklaşık yüz yıldan bu yana uğraşıyoruz ve hala da çözüm bulmuş değiliz. Anayasamız bile bu dar kafanın, asker versiyonu aslında. Şimdi de bunu değiştirmek için çabalıyoruz hala.
Dünyada yaşanan sarsıntıda ayakta kalmak için ne yapmamız gerektiğine dair fikirlerimi yazayım.
1. Milli birlik oluşturmak zorundayız.
Büyük Türkiye olacaksak, güçlü bir toplumsal zemin üzerine ayaklarımızı basmak zorundayız. 'Milli birlik, ortak kader, dayanışma, kenetlenme' gibi kavramları bunun için kullanıyoruz.
Toplumu bir arada tutacak ortak değerler, ortak duygular, ortak çıkarlar üretmek şart. Kimseyi dışlamaya lüksümüz yok. Ülkenin kaderi ortaksa eğer, aynı gemide bulunuyorsak, herkesin bu gemide yapacağı bir şey var demektir. Bu görev dağılımını, kamusal alanı nasıl paylaşacağımızı devlet düzenlemek zorunda. Yani devlet aygıtını şu anda kim çalıştırıyorsa, onlar yapmalı.
Halk oylamasında, 'hayır' diyecekleri, 'teröre destek veriyor', 'evet' diyenleri 'diktatörlük getiriyor' demeyi bırakarak işe başlayabiliriz.
2. Bilgi ve teknoloji üretmek zorundayız
Milli birliği oluştursak bile güçlü bir ülke olmamız için, bilgi ve teknoloji üretmek zorundayız. Bunu da en başta üniversitelerimiz aracılığı ile yapabiliriz. YÖK gibi hantal ve köhne bir kurumu kaldırıp, dünyadaki üniversitelerle rekabet edecek bir sistem kurmak gerekir ilk başta.
Bilgi ve teknoloji üretmeden, yaşanacak bir sarsıntıda ayakta kalamayız. Bunun için güçlü üniversitelerin yanı sıra, düşünce kuruluşları, bağımsız araştırma merkezleri, akademilere ihtiyaç var.
3. Adil bir düzen kurmalıyız
Sadece hukuk sisteminden bahsetmiyorum. 'Adil düzen' her ne kadar Erbakan Hoca'nın sloganı idiyse bir zamanlar, bugün tüm insanlığın gelip dayandığı noktadır.
Adalet, herkes için eşit dağıtılacak. Gelir paylaşımı herkes için adil olacak. Ehliyet ve liyakate göre, herkes adil bir muamele görecek. Herkes adil bir şekilde parlamentoda, siyasi sistemde temsil edilecek. Herkes hakkını adaletli bir sistemde arayabilecek.
Görüldüğü gibi bir hukuk sistemi değil, yaşamın tamamına yayılmış adaletli bir düzene, adil bir düzene ihtiyacımız var.
4. Üretime dayalı bir ekonomik sistem kurmalıyız
Şöyle düşünelim: ABD 7 Müslüman ülkeye giriş yasağı koyduysa, bu ülkelerle ekonomik ilişkileri nasıl devam edecek? Onlardan mal alıp, onlara mal satabilecek mi? Trump, global şirketlere, 'fabrikalarınızı ülke içine taşıyın' diyor. Peki Çin'deki, Hindistan'daki fabrikalarını kapatan Apple, bu ülkelere ürün satabilecek mi?
Görüldüğü gibi, globalizme karşı başlayan tepkisellik, yerleşik ekonomik düzeni sarsacak. O zaman Türkiye olarak nasıl bir ekonomik sistem kurmalıyız ki, bu sarsıntıdan etkilenmeyelim?
Kıt ekonomik bilgilerimle, üretime dayalı bir ekonomik sistem kurmak zorundayız diyebiliyorum sadece. Gerisini ekonomistler tasarlamalı.
SİYASİ DEPREM GELİYOR ÖNLEM ALMAK ZORUNDAYIZ
Şaka değil, Batıda derin bir deprem oluyor ve bunun artçı şoklarını her geçen gün hissediyoruz. Aklımızı başımıza toplamak zorundayız. Lüksümüz yok, toparlanmalıyız.
En azından tartışmamızı, diplere vuran seviyeden kurtarmak, birbirini 'hain, terörist, diktatör, ajan' diye suçlayan bu dili terk etmek gerek en başta.
Tartışmamız gereken şey, dünya kaosa doğru sürüklenirken, biz nasıl ayakta kalacağız? Nasıl güçlü bir ülke olacağız? Ben kendi payıma düşeni yazdım. Eksik-doğru, isabetli ya da yanlış bilemem.
Ama emin olduğum şey, tartışmayı bu alanda yapmamız gerektiğidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.