Anketler merak etmesin, seçmen bilmek isterse mutlaka öğrenir
16 Nisan hiç şüphesiz her açıdan çok önemlidir. Türkiye siyasi tarihinde bu kadar büyük etki yaratacak “demokratik” başka bir eşik olmamıştır. Sistem değişikliği ilk kez seçmenin hür tercihine dayalı olarak sandığa götürülmektedir. Tek parti ve çok partili hayatın tamamında uygulanan parlamenter rejimin yerine bütün yetkilerin Cumhurbaşkanı’na verileceği bir sistem teklifi oylanacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yetkileri tek elde topluyoruz” derken yeni sistemin icra ve karar mekanizmasını da özetlemektedir. Elbette Cumhurbaşkanlığı Sistemi sadece bu cümleden ibaret değildir, ama yeni paket seçmen karşısında sorumlu olan kişiye, yani Cumhurbaşkanı’na bu icrai yetkileri tanımaktadır.
DENGE VE DENETİM MESELESİ
Malum yetkileri taşıyan kişinin, Cumhurbaşkanı ya da Başkan’ın ne ölçüde denetleneceği bütün demokrasilerde bir tartışma konusudur. Bu tartışma da boşuna değildir; zira oy veren, denetleme gücünü korumak veya en azından görmek ister.
Mesela Fransa yarı başkanlık modeliyle idare olunmaktadır ve zaten güçlü bir denetim sistemi monte edilmiş haldedir. Öte yandan ABD’de olduğu gibi sistemde başkanın dışında kendi güçleriyle seçilmiş federal görev yapan senatör ve Temsilciler Meclisi üyeleri olabilir. Ki, bu ülkede eyalet (devletler) sisteminin bir imkanı olarak belediye başkanlarına ilaveten valiler, polis müdürleri, hatta savcılar da seçimle gelmektedir. Bütün bu seçilmişlik hiyerarşisi tabiatı gereği bir denetim ve denge sağlamaktadır.
Bizim 16 Nisan’da oylayacağımız sistemin içinde de parlamenter denetim bulunuyor. Ancak hem koalisyonlar sistemine bir tepki olarak hem de Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçiliyor olmasının hükümet üzerinde oluşturduğu tesir bu denetimin kapsamını belirlemiş görünüyor. Şu veya bu sebeple denetimin gücünden çok icraya ve hızlı karar almaya yönelik bir düzenleme yapılmış bulunuyor. Yeni sisteme karşı olanların en büyük itirazı bu noktadadır, sisteme ‘evet’ demekle beraber bu kısmının muhakkak düzeltilmesi gerektiğini düşünen bazı kesimlerin takıldığı nokta da budur.
Tartışmanın bu noktada düğümlenmesi anlaşılır bir şeydir. Çünkü siyasi tablo her zaman bugün olduğu gibi iktidarın AK Parti çoğunluğunda ve Cumhurbaşkanı’nın da bu partiden olması şeklinde tezahür etmeyebilir. Buna mukabil ‘evet’i müdafaa edenler de denetim ağır ve güçlü olacaksa bunun zaten mevcut sistemden daha iyi olmayacağını söyleyebilirler.
Henüz başlangıç seviyesinde olan referandum konuşmaları da üç aşağı beş yukarı bu hat üzerinde yürümektedir. Hem iktidar hem de muhalefet sözcülerinin bu noktaya odaklanmış olmaları değişikliğin kalbinin bu olduğunu gösteriyor.
SEÇMEN PAKETİ BİLMİYOR MU?
İki aydan az kaldı, paket artık sandıktadır. Ve tartışma bu seviyede seyrederken anketlerde görülen yüksek orandaki kararsız bloku anlamak gerekir. Seçmenin büyük kısmının anayasa değişikliği paketiyle neler getirildiğini bilmemesi de anlaşılabilir bir şeydir. Ancak bu sadece bilgisizlik veya bilgiye alakadar olmamakla açıklanamaz. Seçmen gerçekten bilmek isterse bütün ayrıntıları araştırır ve öğrenir. Şimdi bazı anketlerin söylediği gibi bilmiyorsa buna ihtiyaç duymadığı içindir. Çünkü siyasi kararlar, siyasi aidiyet ve her seçmenin zihninde bir şekilde gelişmiş olan siyasi tecrübeyle verilir. O yüzden seçmenin ortak duygusu hemen hemen hiç yanılmaz. Uzağa gitmeye gerek yok, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri bile bunu gösterir…
SONUÇ NE OLURSA OLSUN…
Kampanyaların ilk haftası bitmeden sonuç ne olursa olsun, kim ne oy verirse versin herkesin oyunun saygıya değer olduğu konusunda bir eğilime ulaşılması memnuniyet vericidir. Yine de konuşmalar sertleşebilir, tansiyon böyle zamanlarda olduğu gibi artabilir ama her durumda seçim hakkının, seçmenin karar verme kabiliyetinin sorgulanmaması gerekir.
Meşruiyetin kaynağı, ‘evet’ ya da ‘hayır’ insanların sandığa gidiyor olmaları ve istikameti ne olursa olsun bir karar vermeleridir. Demokrasi de o karar verme hakkıyla başlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.